Arama Sonuçları
"" için 149 öge bulundu
- Yanlis Ilaç kullanimi ve Distoni
Günümüzde şizofrenilerin veya psikoz geçiren insanların tedavisinde yaygın olarak kullanılan antipsikotikler istenmeyen ve beklenmeyen yan etkilere yol açabiliyor. Antipsikotikleri tipik ve atipik olarak ikiye ayırıyoruz. Bu iki tür de kendi içinde alt başlıklarda incelenir. İlginizi çekmek istediğim kısım tipik antipsikotiklerden fenotiyazin grubu. Fenotiyazinler dopamin reseptörlerini bloke eder. Çünkü psikoz vakalarında fazla salgılanan dopamin halisülasyonlara sebep olmaktadır. Fenotiyazinler de bu hormonların gelişimini yavaşlatır. Ancak ekstrapiramidal yan etkilere; kas sistemindeki komplike yapıda bozukluklara ve sedasyona sebep oldukları için genellikle kısa süreli tedavide tercih edilir. Düşük dozlarda anksiyete, depresyon veya öfke sorunlarından muzdarip hastalara önerilirken yüksek dozlarda şizofreni tedavisinde kullanılan bu ilaçlar kas ve sinir sistemine doğrudan etki ettiği için ciddi yan etkilere sebep olabilir. Örnek olarak trifluoperazini, piyasa adıyla Stilizan, ele alırsak; bu ilaç 5 dopamin reseptöründen 2 tanesini bloke eder ve düz kasları gevşetir. Oromandibular distoniye, ağız ve çene kaslarında istemsiz hareketlere, konuşamama yemek yiyememe gibi rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu gibi ciddi yan etkiler aşırı kullanım veya zehirlenme vakalarında daha sık gözlemlenir. Fenotiyazinlerin istenmeyen yan etkileri çoğu zaman öngörülemez. Antipsikotik etki için fenotiyazin maddelerin kullanılmasına gerek yoktur ancak kullanıldığında dikkatli olunmalı. Çünkü distoni ve akatizi gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Nöroleptik ilaçların yan etkilerini de etken maddelere göre kategorize edebiliriz. Trifluoperozin veya nurodol gibi fenotiyazin grubundaki ilaçların kullanımı aşırı olduğunda oluşabilecek distoniyi inceleyelim. Distoni istemsiz kas kasılmaları ve hareket bozukluğu olarak tanımlanır. Distoniyi de oluştuğu bölgelere göre ayırırız. Oromandibular distoni, Meige sendromu gibi. Distoni, Parkinson hastalığına bağlı olarak da oluşabilir. Vücudun tek bir kısmını (fokal distoni), birden fazla kısmını (multifokal distoni) veya hepsini (jeneralize distoni) etkileyebilir. Servikal Distoni (Tortikolis): Sık rastlanan bu distonide genellikle boyun etkilenir ve kafanın duruş şekli bozulur. Hastanın kafasının öne sağa veya sola kaydığı gözlemlenir. Bazı durumlarda omuz da eşlik eder. Blefarospazm: İlk başta göz kırpmanın artmasıyla başlayan spazm gittikçe artar ve bir süre sonra gözler tamamen kapanır. Kraniyofasiyal Distoni: Distoninin bu alt tipinde yüz, baş ve boyun kasları etkilenir. Oromandibular Distoni: Dudak, çene ve dil kaslarının etkilendiği bu alt tipte, konuşmak, yemek yemek ya da ağız hareketleri gibi günlük aktivitelerin yapılması güçleşir. Spazmodik Distoni: Ses tellerinin etkilendigi hareket bozukluğudur. Distoni nörolojik bir sürü farklı sebepten oluşabilir. Tedavisi için de bir sürü yöntem vardır. Botoks iğneleri, beyin pili ve benzeri yollara başvurulabilir. Distoniye sebep olan tek şey yanlış ilaç kullanımı da değildir. Sadece antipsikotiklerin değil gündelik hayatımızda kullandığımız Metpamid gibi kusma ve bulantı ilaçların bile vücudumuz üzerinde benzer etkisi var. Fenotiyazinler gibi çalışan ilaçlar da aynı yan etkileri gösterir. Metpamid gibi mide ilaçları antipsikotikler gibi dopamini düşürmek için o reseptörleri bloke eder ve aşırı kullanımı distoniye yol açar. Metpamid (Metoklopramid) kullanımına bağlı olan vakalarla ilgili olgu sunumları ve araştırmalar mevcuttur. Buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz. Yanlış-aşırı ilaç kullanımı, distoni ve sebep olan ilaç grupları üzerine yaptığım araştırmalar sonucunda vardığım sonuç; hemfikir olunması gerekilen şey, ilaçların prospektüsü incelenip dikkatli ve aşırı olmadan kullanılması gerektiğidir. Psikolojik desteğe ihtiyacınız varsa bununla ilgili her zaman iletişime geçebileceğiniz kişiler olduğunu bilin. Aşırı kullanım ölümlerin dışında sakat, yatalak kalma veya diyaliz gibi pek çok korkunç sonuca yol açabilir. Benzer ve pek çok daha sebepten ötürü kullanmadan önce ilacı tanımak ve olası yan etkileri tespit edip en ufak belirtide doktorunuza danışmak sağlığımız için büyük önem taşır.
- Conserve Your Leftovers for Later Usage, It Can Save the Planet
As humans, we have no other alternative, but to consume food to maintain our existence. However, wasting was never a requirement for humanity. On the contrary, we must avoid wasting food to preserve ourselves and the environment. Especially, if we waste 32% of the food that we produce to consume (C et al. 690). Because unfortunately, food waste critically threatens the world’s resources, its elements, and therefore the creatures. Besides this affection, it supremely influences humankind in social and economical aspects. We are the accountable ones for these consequences and we are the guilty ones that need to have an urgent action. Survey Regarding Food Waste Humans are naturally directed to be opposed to each other in every part of life. Thus, there is a disagreement between people about food wastage as well. In fact, a survey made in 2016 by two professors named Danyi Qi and Brian Roe from Ohio State University articulated that 41.6% of the respondent disagreed with the argument which implies throwing away food is bad for the environment (Qi 7). Although, it’s not the majority, the number of people that oppose the argument is noticeably excessive taking the obtained pieces of scientific and economic data disapproving food waste into account. World Hunger Humans, just like all the living, must have the required nutrition to survive. Accordingly, no living could keep existing without sustenance. Nevertheless, on the planet Earth, around 800 million people suffer from hunger and this makes up about 10% of the global population (World Hunger). As a depiction, this amount would be about ten times higher than the number of people living in Turkey. The weird thing is that this hunger is not induced because of the Earth’s limited sources. It’s caused by food wastage. In fact, if we were to suddenly “reverse food waste and food loss we would save enough food to feed 2 billion people” (Food Waste). This indicates that if we abruptly stopped wasting food and began using, saving, or donating the food that was going to be wasted we would have a glut of edible food to feed all the people that have been suffering from hunger before. Economic Impacts of Food Waste The current food waste is demonstrated to be scarily tremendous due to its potential to stop world hunger. Still, world hunger is not the only place where food wastage shows its immensity. If we check the economical effects of food waste, we would notice that “food wasted globally is approximately worth 1000 billion dollars per year” (Seberini 5). This quantity is huge considering that the most valuable brand of 2021, Apple, is worth around 260 billion dollars (Most Valuable). Basically, we throw away more than three Apple brands every year when I can’t even purchase an iPhone myself which is obviously food wastage’s fault and definitely nothing else’s. Environmental Effects of Food Waste Food wastage does not just influence humanity but also has monumental impacts on our planet in multiple aspects. One of the aspects would be that it severely impairs the world’s limited water resources. Ponder, if we “waste or lose one-third of the food we produce” every year we also waste or lose one-third of the freshwater that we used to produce that food (Food Waste). That would be nearly equivalent to 250 cubic kilometers of water, which is about “thrice the volume of Lake Geneva” (C et al. 694). That’s why the reduction of freshwater wastage would originate from a direct reduction in food waste where the obtained water would be magnificently beneficial for humans. Besides the effects of food wastage on freshwater resources, it additionally quickens climate change. Frankly, I believe food waste impacts climate change the most. It’s because “the food produced and then later goes to waste is estimated to be equivalent to 3.3 billion tons of greenhouse gas emission” (C et al. 694). This is gigantic considering that the amount of greenhouse gas emission generated by food waste would be equivalent to 8-10% of global gas emissions (Food Waste). As an illustration, if we were to suppose food waste as a country, this nation would be the third-highest greenhouse gas emitter after China and the United States (Food Waste). Namely, greenhouse gas emissions that are caused by food waste is shown to be intolerably outrageous and therefore, it would be sensible to state that food wastage has a major role in accelerating climate change. Conclusion The outcomes of food waste are detrimental to the environment and to humankind. Thus, governments must educate consumers, encourage them to donate surplus food (A Call), campaign for reducing food footprint, develop the methods and technologies used for recycling, and control the supply according to whether there is a surplus or shortage to reduce these problems (C et al. 694-695). Individuals also play a major role in the reduction of food wastage because actually, "the biggest proportion of food waste [which is] about 37 percent happens in the home" (Kaplan). To decrease this quantity, it’s essential that you avoid excessive serving, plan your meals ahead, use what you have, take your leftovers from the restaurant, and repurpose waste if it is possible (How to). Please remember, the most significant thing is to recognize that even the tiniest effort can aid to preserve our planet and ourselves. Works Cited A Call to Action on US Food Loss and Waste Policy. World Wildlife Fund. Food Waste Action Plan, https://foodwasteactionplan.org/. Accessed 7 Mar. 2022. C, Rohini, et al. "Global Effects of Food Waste." Journal of Pharmacognosy and Phytochemistry, vol. 9, no. 2, 2020. Phyto Journal, www.phytojournal.com/archives/2020/vol9issue2/PartL/9-1-402-478.pdf. Accessed 12 Mar. 2022. Food Waste, Climate Change and Hunger: A Vicious Cycle We Have the Power to Break. 1 Oct. 2021. World Food Program USA, www.wfpusa.org/articles/food-waste-climate-change-hunger-vicious-cycle/. Accessed 12 Mar. 2022. How to Reduce Food Waste at Home. Eufic.org, 2021. https://www.eufic.org/en/food-safety/article/how-to-reduce-food-waste-at-home. Accessed 19 Mar 2022. Kaplan, Sarah. A Third of All Food in the U.S. Gets Wasted. Fixing That Could Help Fight Climate Change. Washington Post, 25 Feb. 2021. The Washington Post, www.washingtonpost.com/climate-solutions/2021/02/25/climate-curious-food-waste/. Accessed 12 Mar. 2022. Qi, Danyi, and Brian E. Roe. Household Food Waste: Multivariate Regression and Principal Components Analyses of Awareness and Attitudes among U.S. Consumers. 21 July 2016. PLOS, https://journals.plos.org/plosone/article/file?id=10.1371/journal.pone.0159250&type=printable. Accessed 15 Mar. 2022. Seberini, Andrea. Economic, Social and Environmental World Impacts of Food Waste on Society and Zero Waste as a Global Approach to Their Elimination. 2019. SHS Web of Conferences, www.shs-conferences.org/articles/shsconf/pdf/2020/02/shsconf_glob2020_03010.pdf. Accessed 15 Mar. 2022. World Hunger: Key Facts and Statistics 2021. 2021. Action against Hunger, www.actionagainsthunger.org/world-hunger-facts-statistics#:~:text=Around%20the%20world%2C%20more%20than,9.9%20percent%20of%20people%20globally. Accessed 12 Mar. 2022.
- HAYATIN AMACI ASLINDA 2 DAKiKADA OKUNUR
Bu yazıda anlatacaklarımı 70'lerinde 80'lerinde olup maalesef bilmeyen; hayatını boşa harcayarak geçiren hatta şu an yaşamını yitirmiş milyonlarca insan var. Bu insanlardan yazımın sonlarında tekrardan bahsedeceğim. İnsan beyni kötülüklere odaklıdır. Her zaman kötüyü hatırlatır. İyiden bahsetmek istemez çünkü öyle programlanmamışlardır. Beyin seni kötüye iter, hayatını zehir eder kötüyü düşündürtür. Beyin insana acı çektirmek için var çünkü hayatın temelinde acı vardır. İster kabullenin isterseniz önemsemeyin, hayat acıdır. Onu mükemmel yapan şey amaçlarımız doğrultusunda yaşamaktır. Hayatta olmak bir ayrıcalık değildir, nefes alıp vermek sizi hayatta tutmaz, yemek yemek sizi beslemez, su içmeniz sizi canlı kılmaz, uyku herhangi bir ihtiyacınızı karşılamaz, Koltuğunuzda oturmak sizi dinlendirmez. Saçlarınız, gözleriniz, teniniz, fiziksel özelliklerinizde bulunan her bir atom o kadar önemsizdir ki, hayatın amacında yeri bile yoktur. Sadece canlıların ortak özeliklerinden herhangi birini gerçekleştirmek bizim amacımız değildir. Herhangi bir şeyi yapmak, başarmak bizim amacımız değildir. Sevdiklerimizle vakit geçirmek bizim amacımız değildir. Belki de sizin amacınız bunlardan biridir. Herhangi bir sınavı geçmeyi amaçlıyor olabilirsiniz ya da sevdiğiniz biriyle daha fazla vakit geçirmeyi hedeflerinizin arasına koymuş olabilirsiniz ama hayatın amacı daha temel olmalı. Bütün amaçların temelinde olan bir şey olmalı. Bütün kötülüklere odaklanmış bizi her zaman aşağıya çekmeye çalışan beyni bile şaşırtıp, yapısını bozan bir duygu olmalı. Hatta duyguların bile temeli olmalı. Her fırsatta bize gerçek nefesi aldıran, beynimizi besleyen, suyunu, yemeğini veren bir şey olmalı. Onu dinlendiren, anlamlı kılan bir şey... Hayatın amacının temelinde his vardır. Anlam olarak his ve duygu anlamdaş olarak bilinir ancak öyle değildir. His bütün duyguların temelindedir. Sevincin, üzüntünün, aşkın, mutluluğun temelindedir. Hislerimiz duygularımızı oluşturur ve duygularımız sayesinde hissedebiliriz. His ettiklerimiz bizi besler ama maalesef ki daha önce de bahsettiğim gibi hayatın temeli acıdır. Bizi besleyen hislerimizin arasında bile acı vardır. Acıdan uzak bize en iyi hisler veren, o hislerin birleşiminde bize en yoğun duyguyu yani tutkuyu açığa çıkartan eylem sizin için neyse sizin amacınız o dur. Tutkunuzu bulun bilin ki sizin bu dünyadaki amacınız o. Tutkunuzun peşinden gidin. Başkasının tutkusunu gerçekleştirme çabalamayın, kendiniz için yapın. Tutkunuzu öğrenin sonra elinde olmadan kendiliğinden tutkunuzu gerçekleştirdiğinizi fark edeceksiniz. Tutkusunu bulamayan insan amaçsızdır, ottan, sığırdan farksızdır. Kim olursan ol hayat zaten yeterince acıdır. Tutkunuzu bulun ve gerçekleştirin. Artık başta anlattığım 70'lerindeki 80'lerindeki insanlar gibi boşa bir hayat geçirmeyeceksiniz. O insanlar tutku ne demek bilmiyorlardı. Tutkuyu anlayan biri tutkusunu hayatının sonuna kadar beklemeyi de bilmelidir. Mesela şu an yapmaktan zevk aldığımız şeyler olabilir. Bunları tutkumuz sanabiliriz ama yanılırız. Onu bulunca yalnızca hoş bir vakit geçiriyor olmayacaksınız hayatınıza anlam katmış olacaksınız. Tutkunuz karşınıza her yaşta çıkabilir sabırlı olun. İsmet İnönü'nün şöyle bir anısını anlatmak isterim ki. İsmet İnönü Almanca ve Fransızca biliyorken 53 yaşında İngilizce öğrenmek isteyince. Annesi "bu yaşta ne İngilizcesi ?" diye karşı çıkar. İsmet İnönü de şu efsanevi sözleri söyler. "Anne, benim hâlâ bir istikbalim var". Günümüz dünyasında hayata atılma yaşı 24 iken Hayattaki amacınızı bulamadıysanız her zaman için sizin de bir istikbaliniz var demektir. Kaynakça: Erdal İnönü- Anılar ve Düşünce Kitabı
- KÜÇÜK EVRENLER: KAR TANELERi
Kar, gerek beyazlığı ve sadeliğiyle gerekse farklı farklı şekilleri ile küçükten büyüğe herkesi heyecanlandırabilen bir hava olayı. Buna katılmayanlar da olacaktır elbet. Peki, kar tanelerinin sadece bizim gördüklerimizden ibaret olmadığı, tahmin edebileceklerimizden de fazla şekillere sahip olduğunu söylesek. Bu yazıda Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalara göre temel kar tanesi şekillerinden birkaçını paylaşıyor olacağım. Halihazırda martta kar yağdığını görünce :)) BASİT PRİZMALAR (Simple Prisms) En temel kristal geometrisi olan, altıgen prizmalardır. Basit prizmalar o kadar küçüktür ki çıplak gözle zar zor görülebilir. Çok nadiren yüzeyleri tamamen düzdür. YILDIZ TABAKALAR (Stellar Plates) Bu yaygın kar taneleri, altı kolu ile yıldız benzeri bir şekil oluşturan ince kristalerdir. -2 C ve -15 C arasındaki sıcaklıklarda görülür. SEKTÖRLÜ TABAKALAR (Sectored Plates) Yıldız tabakalarının köşelerinde oluşan sırtların belirginleşmesiyle oluşan şekillerdir. En basit sektörlü plakalar, altıgen bir pastanın dilimleri gibi altıya bölünmüş altıgen kristallerdir. YILDIZ DENDRİTLER (Stellar Dendrites) Yıldız dendritler en popüler kristal türüdür. Dendritik "ağaç benzeri" anlamına gelir. Bu nedenle yıldız dendritler dalları ve yan dalları olan kar kristalleridir. Bunlar çıplak gözle rahatça görülebilen, çapları 2 mm ile 4 mm arasında değişen normal bir kar tanesine kıyasla oldukça büyük kristallerdir. EĞRELTİ OTU BENZERİ YILDIZ DENDRİTLER (Fernlike Stellar Dendrites) Yıldız kristalleri bazen çok fazla dala sahip olabiliyor. İşte bu şekli de eğrelti otuna benzetmişler. Genellikle 5mm ve daha fazla çapa sahip olan eğrelti otu benzeri yıldız dendritler yeryüzüne düşen en büyük kar kristalleridir. Kayak yaparken dizlerimizin üzerine çöktüğümüzdeki yumuşak kardır. Çok hafif ve ince olabilirler bu nedenle düşük yoğunluklu kar paketleridirler. İÇİ OYUK SÜTUNLAR (Hollow Columbs) Altıgen olan bu sütunlar genellikle uçlarında boşluklarla oluşurlar. Bu kristaller oldukça küçüktür, görebilmek için iyi bir büyüteç gerekir. İĞNELER (Needles) İğneler -5 C civarlarında büyüyen ince sütunlu buz kristalleridir. Montlarımızın üzerlerinde saç tanecikleri gibi görünen kristaller bunlardır. İğneler hakkındaki şaşırtıcı şeylerden biri de sıcaklığın sadece birkaç derece bile değişmesi ile birlikte ince, uzun ve narin iğnelere dönüşmeleridir. Ancak bunun nasıl olduğu bilimsel bir gizem olarak sırrını korumakta. KAPAKLI SÜTUNLAR (Capped Columns) Bir buz sütununun uçlarında büyüyen iki ince plaka benzeri kristaldir. Kapaklı sütunlar her kar yağışında görülmez ancak ararsanız onları bulabilirsiniz. ÇİFT PLAKA (Double Plates) Çift plaka, çok daha küçük olana bağlı büyük bir plaka olmak üzere bir çift plakadan oluşur. Plakalar birbirlerine o kadar yakınlardır ki kaçınılmaz olarak biri çok daha hızlı büyür ve diğerini su buharından korur. Sıklıkla yıldız plakalar ile karıştırılmasına rağmen yakından bakıldığında çift plaka olduğu anlaşılır. BÖLÜNMÜŞ PLAKALAR VE YILDIZLAR (Split Plates and Stars) Bir tabakanın parçasının diğer bir tabaka ile büyümesi dışında çift tabaka formlarıdırlar. Çift tabakalar kadar yaygındır ancak çoğu zaman fark edilmezler. ÜÇGEN KRİSTALLER (Triangular Crystals) Plakalar sıcaklık -2 C'ye yakın olduklarında kesik üçgenler olarak büyürler. Bu kristaller nadir olarak bulunurlar. Kristallerin ise neden bu üç katlı simetrik şekillere dönüştükleri ise hala bilinememekte. 12 TARAFLI KAR TANELERİ (12-Sided Snowflakes) Altı dallı iki uç plakanın belirli bir oryantasyonda birleşerek büyüdüğü bir kristal şeklidir. Bu kristaller oldukça nadirdirler. MERMİ ROZETLER (Bullet Rosettes) Bazen bir buz tanesinin çekirdeklenmesi hepsi rastgele yönlerde büyüyen kristaller verir. Bu parçalar sütunlara dönüştüğünde oluşan şekle mermi rozeti denir. Bu polikristaller genellikle mermiye benzerler. YAYILAN DENDRİTLER (Radiating Dendrites) Bir polikristalin parçaları büyüyerek dendritlere dönüştüğünde, sonuç yayılımlı dendrit (uzaysal dendrit) olarak adlandırılır. ÇERÇEVELİ KRİSTALLER (Rimed Crystals) Tüm farklı kar kristalleri kırağı ile bürünmüş olarak bulunabilirler. Bu şekle çerçeveli kristal denir. DÜZENSİZ KRİSTALLER (Irregular Crystals) Şimdiye kadar ki en yaygın kar kristalleridir. Bunlar küçüktür ve genellikle bir araya toplanmıştır ve yıldız veya sütunlu kristallerde görülen simetrinin çok azını gösterirler. Benim içlerinden en beğendiğim kristal şekilleri, kapaklı sütunlar ve mermi rozetler oldu. Bu kristalleri yağdığı şekillerde görebilmek çok acayip olurdu doğrusu! Sizin favorileriniz neler? Araştırmaya SnowCrystals.com üzerinden ulaşabilirsiniz.
- Nedir Bu Mitoloji?
Mitoloji, efsaneler bilimi anlamına gelir. Belirli bir kültüre ait hikayelerden, çizimlerden, sembollerden, yazılı eserlerden ortaya çıkan efsanelerin incelenmesi ve yorumlanmasıdır. İlk çağ sonlarında Mythos yazarı diye tanımlanan derleyicilerin yaptığı iş için mitoloji kelimesi kullanılırdı. Mitolojiye en iyi verilebilecek örnek "Yunan mitolojisidir". Yunan mitolojisi çeşitli mitlerden oluşur. Kısaca mitoloji kavramına anlam kazandıran şey mitler, başka bir değişle efsanevi hikâyelerdir. Mit kelimesinin kökeni Antik Yunanca'da sıklıkla kullanılmış olan "mythos" kelimesine dayanmaktadır. Mitler yani efsaneler belirli bir toplum içerisinde önemli bir yer edinen, bazen gerçek ve hayali anlatıların birbiri içerisine karışarak oluşturduğu kapsamlı hikayelerdir. Bu hikayeler genellikle evrenin kökeni ve doğası ile alakalı olan sembolik masalların birleşmesiyle oluşur, genellikle doğaüstü güçlere sahip olan tanrılar veya yarı-tanrılar, bunların dışında güçlü yaratıklar ve kimsenin akıl erdiremediği olay dizileri anlatılır. Zaten mitoloji de ilk olarak mitlerin bilim dalıdır. Örnek vermek gerekirse, ejderhalardır. Gerçek değillerdir ve asla olmayacaklardır. Onlar yalnızca bir efsane, yani bir mittir. “Mitoloji” sözcüğü mitlerin derlemesi anlamında da kullanılmaktadır. Bu şekilde Yunan mitolojisi veya Mısır mitolojisi denildiğinde bu kültürlere ait mitlerin derlemesinden bahsederiz. “Mitoloji ne demek?” sorusuna en doğru verilecek cevap mit bilimi olacaktır. Mitolojilerin Var Olma Süreci Mitolojinin nasıl başladığıyla ilgili ortaya bir sürü fikir atılmıştır fakat yazarlar arasında bir uzlaşma yoktur. Kimisi mitolojinin yaşanmış ve unutulmuş olaylar bütünü olduğunu düşünürken kimisi ise tamamen bilinçaltı ve hayal gücüne dayalı olduğunu düşünür. Bazıları ise toplumların kaynak bulma ihtiyaçlarını sömüren dini ve siyasi liderler tarafından teşvik edilip oluşturulduğuna inanırlar. Ben ise tarih boyunca süregelen ve içimizde bir yerde oluşan bir varlığa inanma ihtiyacını beslemek ve bir umut azalması için çabalarken ortaya çıkan bir inanış olduğuna inanıyorum. Bakış açısı ile ilgili olduğundan herkeste farklılık gösterebilir. Sonuç olarak nasıl oluştuysa oluşmuş ve günümüze kadar hayatta kalmayı başarmıştır. Emin olun ki bu hiç de azımsanacak bir şey değildir. Onca yıl inanılmayı sürdürmüş ve 21. yüzyılda hâlâ kendisine inanan binlerce kişiyi içine çekmiştir. Mısır Mitolojisi: Mısır mitolojisi, diğer ulusların mitolojilerinden belirgin çizgilerle ayrılmaktadır. Burada, her şey sembollerle ifade edilmiştir. Mısır mitolojisi pek çok zengin ve şaşırtıcı tasvire sahiptir. Mitolojisinin temelini olaylar değil, olayların arkasına saklanmış felsefi düşünceler oluşturmaktadır. Hikayesi: Mısırlıların evren hakkındaki ilk düşünceleri evrenin karanlık kaos sularıyla dolu olduğu inancıydı. Mısır mitolojisi incelendiğinde ilk tanrı Re-Atum’du ve sudan gelmişti. Atum'un yere tükürmesi ile Şu (hava tanrısı) ve Tefnut (nem tanrıçası) oluştu. Dünya yaratıldıktan sonra Şu ve Tefnut'un iki çocuğu oldu. Bunlar Nut (gökyüzü tanrıçası) ve Geb (yeryüzü tanrısı) adlarında bir kız ve bir erkekti. Şu ve Tefnut karanlıkta yürürken kayboldu ve o zaman insanların yaratılışı gerçekleşti. Şu ve Tefnut’u bulmak için Re-Atum’un gözü bizzat kendisi tarafından yardıma gönderildi. Onlar bulununca akan sevinç gözyaşları insanları oluşturdu. Mitolojiler de aslında kendi zamanlarında fazlasıyla önemsenen, uğruna tapınaklar yaptırılan inançlardır. Din ile aralarında fazlasıyla benzerlik görülmesine karşın aslında apayrı şeylerdir. Toplumlar din ile mitoloji kavramını karıştırmamalıdır. Mitoloji objektif bir doğru anlayışı taşımaz. Din, genellikle bir etik ve felsefe kuralını içeren belirli bir ibadet sistemidir. Mitoloji ise dinin bir kolu olarak kabul edilir.
- Kulübedeki Katil: Ted Kaczynski (Unabomber) Kimdir?
Theodore John Kaczynski bombacı bir eylemci olmadan önce başarılı bir eğitim hayatına sahipti. Sakin bir çocukluk geçiriyordu ki 167 IQ ile Albert Einstein ve Stephen Hawking gibi isimlerden de zeki olduğu ortaya çıktı. Bu vesileyle 6. sınıfı atladı. Henüz 16 yaşındayken Harvard Üniversitesi'ne burslu olarak kabul edildi. Duygusal olarak buna hazır olmayan Kaczynski matematik alanında lisansını 1962 yılında tamamladı. Çoğu sınıf arkadaşı onu zeki ama içine kapanık biri olarak betimlerdi. Harvard'daki ikinci yılında Harvard'lı psikolog Henry Murray tarafından düzenlenen bir deneye katıldı. 200'ü aşkın oturum yapılan deneyde Kaczynski sözlü taciz, psikolojik baskıya maruz kaldı. Bu deneylere 3 yıl boyunca katılmaya devam etti. Suça olan eğilimine bunun sebep olduğu düşünülmekte. Akademik hayatında ardı ardına başarılar göstermeye devam etmekteydi. Hayatının bir noktasında ise kadın olma dürtüleri fazlalaştı ve bunun üzerine cinsiyet değiştirmeye karar verdi. Bir psikiyatrist ile görüşmeye gitti ancak bekleme odasında fikrini değiştirdi, psikiyatristine asıl geliş sebebini belirtmedi. Bir müddet boyunca öfke dolmuş olduğundan psikiyatristini ve diğer sevmediği insanları öldürme hayalleri kurdu. Kariyeri boyunca bir sürü başarıya daha imza attı, doktorasını tamamlayıp 25 yaşındayken Berkeley Üniversitesi'nde matematik profesörü oldu. Bu onu en genç matematik öğretmeni yaptı. Öğrencileri onu pek sevmezdi. 1969'da ise ani bir istifa vererek Berkeley'den ayrıldı. Daha sonrasında Montana' da bir ormanda kendi inşa ettiği kulübede yaşamaya başladı. Toplumsal hayatı terkeden Kaczynski elektiriksiz basit bir yaşam yaşıyordu. Bitki topluyor, avlanıyordu ve tek başına yaşamayı öğreniyordu. Bu süreç içerisinde sadece ara sıra kütüphaneye de uğruyordu. Çevresindeki doğanın mahvedildiğine ve bundan dolayı doğada bağımsız olarak yaşamanın mümkün olmadığına karar veren Kaczynski, siyaset ve felsefe üzerine araştırma yapmaya başladı. İzole hayat biçimini zamanla benimsedi. İlk suçunu ise 1978'de işleyen Unabomber, ev yapımı bombalarını farklı insanlara postalayarak 3 kişinin ölümüne, 23 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Bombalarının içine ipuçları koyan Unabomber'ın ilk kurbanı mühendis Buckley Crist'di. Kurban sayısı arttıkça yaralamalar ciddileşti ve bombalar daha da komplike hale geldi. Bombayla birlikte gönderdiği mektupları “FC” yani “Freedom Club”-“Özgürlük Kulübü” imzasıyla bitirirdi. Bu eylemleriyle endüstri toplumuna karşı çıkan Unabomber; bombalarını kendi yapıyordu, içine ağaç dalları ve ahşap parçaları koyması FBI'ın onun doğayı teorize ettiğini tespit etmesini kolaylaştırdı. 1995 yılında Unabomber, yazısının gazetede yayınlanması karşılığında suç işlemeyi bırakacağını söyledi. Bunun üzerine makale yayınlandı. Savcılığın buna izin vermesindeki asıl sebep federallerin birinin onu tanıyabilme ihtimali olduğunu düşünmesiydi. İlkelciliği teorize eden kitap büyük etki oluşturdu. Unabomber Manifesto olarak da bilinen kitabının asıl ismi Sanayi Toplumu ve Geleceği. Manifestosunda pek çok farklı alana değindi. Manifestodaki en temel mesaj kapitalizm ve sanayileşmenin doğaya bıraktığı zararın geri alınamayacak noktaya gelmiş olmasıydı. Teknolojinin insanları psikolojik hatta fiziksel acılara sürüklediğini savundu. Bunun için devrim yapmak istiyordu ancak bu devrim devleti ortadan kaldırmaktan çok modern toplumun teknolojiyle olan ilişiğini kesmek üzereydi. Modern sol eleştirileri gibi konuları da ele alarak Anarko-Primitivist (Liberter İlkelcilik) düşünceyi yazdı. Washington Post, makaleyi 19 Eylül 1995'te yayınladı. ''Sanayi devrimi ve sonuçları insan soyu için bir felaket oldu. Bu sonuçlar, “gelişmiş” ülkelerde yaşayan bizlerin yaşamdan olan beklentilerini oldukça artırırken toplumun dengesini bozdu, yaşamı anlamsızlaştırdı, insanları aşağılamalara maruz bıraktı, yaygın psikolojik acılara (üçüncü dünya ülkelerinde fiziksel acılara da) yol açtı ve doğal dünyayı şiddetli zararlara uğrattı. teknolojik ilerleyişin devamı; durumu daha da kötüleştirecek, insanları daha büyük aşağılamalara maruz bırakıp doğal yaşamda daha fazla zarara sebep olacak, büyük ihtimalle daha fazla sosyal bozulmaya ve psikolojik acılara yol açacak, belki de “gelişmiş” ülkelerde bile fiziksel acıların artmasına sebep olacak.'' Kaczynski, makalesinde bombalı eylemlerinin aşırı olduğunu kabul etse de bunun gerekli olduğunu düşünüyordu. Makalenin yayınlanmasından sonra kardeşi onun üslubunu tanıdı ve bunu soruşturmadaki yetkililere ihbar etti. Bu sayede Kaczynski 1996 yılında, 20 yıl süren aşırı pahalı bir soruşturma sonucu tutuklandı. Suçlarını itiraf eden Kaczynski şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ted Kaczynski’nin yaşadığı ahşap baraka şu an Washington’ da müzede gösteriliyor. Ölüm cezası almaması için avukatları akıl sağlığının yerinde olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. Psikiyatrist ile 22 saat boyunca yaptığı görüşmeler sonucunda, 56 yaşında olan Kaczynski'nin 20'li yaşlarında paranoyak şizofreni yaşadığı tanısı koyuldu. Matematik dehasının erken yaşta sınıf atlaması, korkunç deneylere maruz kalması veya bastırılmış cinsel dürtüleri belki de onun topluma ve endüstrileşmeye karşı nefretine sebep olmuştu. Colorado'da yüksek güvenlikli hapishanede kalan Kaczynski geçtiğimiz günlerde kötüleşen sağlık durumu üzerine hastaneye sevk edildi. Unabomber şu anda Kuzey Carolina da tedavi görüyor. İlkel insanın daha az stres ve hayal kırıklığı yaşadığına ve yaşam tarzından modern insana göre daha fazla memnun olduğuna inanmak için iyi bir neden var.” – Ted Kaczynski Hazırlayan: Nehir Turgut
- İNSAN DÜŞÜNÜR MÜ?
İnsan doğduğu ilk andan itibaren düşünmeye başlar çünkü beyin düşünmek üzerine kurulu bir sistemdir. Zamanla düşünülen konular değişir, düşünme şekli değişir ve her bir düşünce, insanın içine işleyip giderek büyüyecek şekilde gelişir. Düşünceler, her yaş ve her sosyal gruba göre farklılık gösterir. Bir çocuk yemekten sonra yiyeceği çikolatayı düşünürken; bir anne çocuğunun yediği yemeği düşünür, bir işçi ay sonu cebindeki son parayla evine nasıl ekmek götüreceğini düşünürken; bir milyarder şirketinin hisselerini düşünür. İnsan bazen düşüncelerinde hayat bulur, düşünceleriyle âdeta topraktan yeni çıkmış bir fidan gibi ışıldar; bazen ise düşünmek öldürür insanı. Öyle ki düşündükçe etrafını sarar yeni sorular, etrafını sardıkça sorular daha da çok düşünür insan. Düşündükçe küçülür, küçüldükçe kaybolur. Peki hangisidir doğru olan? Düşüncelerinde hayat bulmak mı yoksa düşündükçe yok olmak mı? Bana kalırsa ikisi de yanlıştır. Eğer insan sadece hayat bulduğu düşünceyi görür, kalanlara yüz çevirirse o fark etmeden diğer düşünceler ona karşı gardını alır ve onu dipsiz bir kuyuya çeker. Ancak bu demek değildir ki insan sadece kötüyü düşünmeli. Kişi kötüyü düşündükçe tutunacak bir dalı, güvenecek bir limanı kalmaz ve sonunda kötü düşüncelerin onu çektiği dipsiz kuyuda kaybolup gider. Her iki senaryoda da sonuç aynıdır: dipsiz kuyu. Bu kuyudan kurtulmak için düşünmeyi bildiği gibi düşüncelerini kontrol etmeyi de bilmeli insan. Düşünceler insanı değil insan düşünceyi yönetmeli, düşünceler etrafını sardığında insan onların küçük boşluklarından yararlanıp kaçmalıdır. Tabii ki tamamen düşüncesiz de kalmamalı bir insan. Hissizleşmemeli, düşünmeyi unutacak kadar bilincini kaybetmemeli, kontrolünü sağlamalı. Aksi hâlde var olamaz. Var olmak, peşinden düşünmeyi, düşünmek ise var olmayı getirir. Bu paradoks ise "İnsan var olduğu için mi düşünür yoksa düşündüğü için mi var olur?" sorusunu akıllara getirir. İnsanın var olduğu için mi düşündüğü yoksa düşündüğü için mi var olduğu bilinemez ancak bir gerçek vardır ki insan var oldukça düşünecek, düşündükçe ise var olacaktır.
- CAN YOU FEEL MY HEART
Can You Feel My Heart isimli şarkı, İngiliz rock grubu Bring Me The Horizon'un 8 Ekim 2013'te yayımlanan ve grubun dördüncü stüdyo albümü Sempiternal'de yer alan şarkısıdır. Şarkı Tiktok platformunda patladıktan sonra gecikmeli bir şekilde hit oldu. Billboard'un 30 Ocak 2021 tarihli "Hard Rock Streaming Songs" listesinde 7 numaradan 1 numaraya yükseldi. Şarkı Bize Ne Anlatıyor? Birçok kişi bu şarkının uyuşturucu ve alkolle ilgili olduğu düşüncesinde ama olay sözleri anlamlandırmaya gelince bundan daha fazlasını görüyoruz. Şarkının sözleri kendinden kaçmaya çalışan birinin içeriden haykırışları gibi... Şarkının bu bölümünü yorumlayalım öncelikle: Can you help the hopeless? Well, I'm begging on my knees Can you save my bastard soul? Will you wait for me? I'm sorry, brothers, so sorry, lover Forgive me, father, I love you, mother Burada çıkmaza çıkmış birinin yardım çığlıklarını hissedebiliriz. Kişinin kendi içinde çıkmazda olduğunu ve bu durumdan kurtulmak için ona uzatılacak bir el beklediğini ve son kısımda ise yaptığı ya da yapacağı bir şey için af dilediğini düşünebiliriz. I'm scared to get close, and I hate being alone I long for that feeling to not feel at all The higher I get, the lower I'll sink I can't drown my demons, they know how to swim Bu bölümde ise kişi anksiyetesi ile baş edemeyecek duruma gelmiştir. Artık yaşadığı olumsuz durumlardan kurtulmak istediğini anlatmak istiyor. The higher ... mısrasından sonra kişi gittikçe karamsarlaşıyor. Çünkü düşüncelerinden kurtulmaya çalışıyor ve onları nasıl susturmaya çalıştığından bahsediyor. Ama şeytanlarının yüzme bildiğini söyleyip aslında ne kadar çabalasa da düşüncelerinin ona geri döndüğünü ve başaramadığını belirtiyor. Ve şarkı kişinin çaresizce çırpınışları ve içinde olduğu durumdan kurtulamayışı ile son buluyor. Belki de şarkının yıllar sonra daha çok dinlenmesinin sebebi bu durumda olan insanların sayısının artması ve şarkıyı kendilerinden bir parça olarak hissetmeleridir. Şarkıya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Psikolojide Yeni Alternatif: Sanat Terapisi
İnsan beynine sadece bilimsel psikolojiyle ulaşabilir miyiz? Veyahut tamamen sayısal verilere dayalı bir sistemle farklı zihinlere nasıl dokunabiliriz? Bunlar henüz ucu açık sorular olmakla birlikte bilim insanları bilişsel davranışçılık ve psikofarmakolojinin kapsamı dışında olabilecek duygusal karmaşayı keşfetmenin ve tedavi etmenin yeni yollarını aramakta. Sanat terapisi, dışavurumcu sanat terapisi olarak da anılır. İnsan gelişimi, eğitim, psikodinamik, bilişsel, kişiler arası ve diğer duygusal çatışmaları çözmede yardımcı olan; terapötik araçları kullanan ve isteğe bağlı farklı gruplarla ya da bireysel uygulanabilecek bir tekniktir. İnsan zihni çocukluktan itibaren çevrenin etik, estetik ve ahlaki değerlerinin etkisi altındadır. Bireyin zihninde çevre düzeni ve değerleri ile çelişen düşünce ve istekleri bilinçaltında baskılanır ve zamanla bastırılan bu düşünceler bilinçdışında görsel imgeler şeklinde sembollere dönüştürülür. Ancak bu durumda biçimlendirilememiş semboller, ruhsal bozukluklara sebebiyet veren içsel çatışmalara dair en nihai ipucunu verir. Bazı psikolojik sorunlar çeken hastalarda, özellikle de psikoz vakası bulunan hastalarda sözel olarak anlatımda gerileme vardır. Bu gibi durumlarda sağlıklı bir iletişim görsel dil ile sağlanır. Psikolojide “Sanatla Tanı ve Tedavi” nin gerekçesini ve ana ilkesini bu oluşturmaktadır. Günümüzde spesifik olarak psikopatolojik sanatın üç aşaması mevcuttur. İlki bilinçaltında veyahut bilinçdışında oluşan komplikasyonların spontane görüntülerle, grafik ve plastik ifadelerle somut bir şekilde yansıtılmasıdır. Bu yöntem ilk aşamada teşhisi koymaya yarar. İkinci olarak ise eğitimli kişiler tarafından hastalığın ilerleyişini gözlemlenmektir. Bir takım sanatsal çalışma bu aşamada büyük bir rol oynar. Ek olarak bu aşamalarda gözlenen patolojik değişimler, bozukluğun klinik semptomları ortaya çıkmadan önce dahi sanat eserlerine yansıyabilir. Son olarak ise terapinin üçüncü aşaması tedaviyi mümkün kılmaktır. Açıklık getirecek olursak çevre ile bağları kopmuş birey, deyim yerindeyse kaotik bir ortamın içerisindedir zihinsel olarak. Psikopatolojik sanat yönteminin kullanıldığı süre boyunca hastalar, sanat eseri/eserleri, kendilerini ve davranışlarını buldukları ve izledikleri bir ayna olarak görmeye başlarlar. Ancak bu terapi herkes tarafından yapılmaz. Hastanın sanatsal çabası uygun kontrol altında gerçekleşmediğinde işlem ters tepebilir, hastayı iyileştirmenin tam aksine çevresinden kaçmasını sağlayan bir araç olarak görerek tedavinin ters tepmesine sebebiyet verebilir. Bu sebeple sanat terapisi profesyonellerce yapıldığı takdirde literatürde farklı bir tedavi yöntemi olarak adını yazdırmış, ilk çağlardan beri insanların iletişim yöntemi de olan resmin de kullanımıyla dikkatli ve hassas müdahaleyle çok başarılı sonuçlara sebep verecek alternatif tedavi yöntemlerinden biridir.
- Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
İnsanların ihtiyaçları neye göre belirlenir? Bir şeyi elde ettikten sonra neye ihtiyacınızın olacağı önceden belli midir? İşte bu soruların cevabını Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bulabiliriz. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, insanların yaşamları boyunca karşılamaları gereken birtakım ihtiyaçları farklı kategorilere ve seviyelere ayıran bir teoridir. Bu hiyerarşinin gösterimi genellikle piramit şeklinde kullanılır. Maslow’a göre insanların ihtiyaçları sınırsızdır ve daima bir alt basamaktaki ihtiyaçlarını gidererek hiyerarşinin bir üst basamağında bulunan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Maslow’un bu hiyerarşisinin 5 farklı basamağı vardır. Aşağıdan yukarıya sırasıyla : Fizyolojik İhtiyaçlar Güvenlik İhtiyacı Aidiyet ve Sevgi İhtiyacı Statü ve Başarı İhtiyacı Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı olarak söyleyebiliriz. Fizyolojik İhtiyaç Açlık ve susuzluk giderme, uyuma, nefes alma gibi yaşamsal gereksinimleri içerir. Bu basamaktaki ihtiyaçları gidermeden hayatta kalmak mümkün değildir, dolayısıyla ilk önceliğimiz bunları sağlamaktır. Güvenlik İhtiyacı Barınma, sağlıklı olma, iyi bir finansal durum gibi ihtiyaçları içerir. Bu ihtiyaçlar her ne kadar hayati önemde olmasa da düzgün bir yaşam sürmemiz ve daha üst amaçlar edinmemiz için gereklidir. Örneğin düzgün bir finansal kaynağımız yoksa bir hobi edinmemiz daha zordur. Aidiyetlik ve Sevgi İhtiyacı İnsanlar sosyal varlıklardır dolayısıyla mutlaka içinde bulundukları topluluklardan sevgi görmek isterler. Bu duruma aile kurma, arkadaş edinme, eş bulma vs. gibi örnekler verebiliriz. Aynı zamanda insanlar yaşadıkları toplum tarafından kabul görmek ve o topluma ait olmak isterler. Bu isteklerini gerçekleştirmek, sevgi ve aidiyetlik ihtiyaçlarını karşılar. Statü ve Başarı İhtiyacı İş yerinde terfi almak, bir görevde yükselmek veya bir yarışmada ödül kazanmak olarak düşünülebilir. Bu basamak daha çok insanın kendi egosunu tatmin etmesiyle alakalıdır, kişi kendisinin başkaları tarafından övülmesini bekler ve kendisine olan güvenini artırmak ister. Bu sayede yaşadıkları toplumda daha üst bir konumda bulunabilirler ve bu da aslında kendi egolarını tatmin eder dolayısıyla bu ihtiyaçlarını da başarı sağlayarak gidermeye çalışırlar. Kendini Gerçekleştirmek Bu ihtiyaca olabileceğinin en iyisi olma çabası da diyebiliriz. Yaşadığınız hayattan tatmin olmak, hayatınızda nihai bir hedef belirlemek ve bu hedefi gerçekleştirmek için adım atmak son basamağı ifade eder. Eğer bir mühendisseniz iyi bir mühendis olma veya anneyseniz iyi bir anne olma gibi bir mücadelenin içinde bulunmak, bu ihtiyacınızı karşılamaya yönelik bir istektir. KAYNAKÇA https://evrimagaci.org/maslowun-ihtiyaclar-hiyerarsisi-hayatta-kalmak-icin-nelere-ihtiyac-duyariz-1644 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1686993
- KANLI BIÇAK
Elimde tuttuğum kanlı bıçağa bakıyorum. Saatin 12 olduğunu belli eden çan sesini duyuyorum. Yaşasın, 40 yaşına girdim! Yaşasın mıydı gerçekten? Yaşadığım onca şey, aramızda geçenler, 15 senelik kâbus… Değer miydi bunca şeye? Kafamdaki sesler konuşmaya başlıyor: "İyi yaptın, hak ettiği buydu." diyorlar bana… Üzülüyorum, evet üzülüyorum ama ne için olduğunu anlayamıyorum bile. Duygularım çok karışık… Kafamı kaldırıyorum yavaşça, önümde yatan bedeni inceliyorum; yavaş yavaş, hafifçe inip kalkan göğsü hâlâ yaşadığını anlatıyor bana. Ayağa kalkıyorum hızlıca, birilerini çağırmalıyım belki de; ama, ama ya ben ne olacağım, hayatımın kalanını hapiste mi geçireceğim? İnleme sesi geliyor bedenden: "Yardım et!" diyor bana… Etmeli miyim gerçekten? “Hayır!” diye bağırıyor ses, “O sana yıllarca eziyet etti, merhamet mi göstereceksin gerçekten? Umursama, intikamını al!” diyor. Düşünüyorum, hayır yapmayacağım! Ben onun gibi olamam, bana yaptıklarını ona yapamam! Yapmayacağım! Elime telefonu alıyorum, hızlıca adresi söyleyip bir bez bulmaya çalışıyorum. Midem bulanıyor… Kan mı tutmaya başlamıştı beni, ne ara? Yere çöküyorum yavaşça, siren sesleri gelmeye başlıyor. Kapı kırılıyor galiba... Adım sesleri duyuyorum, biri yanıma yaklaşıyor… Bana sesleniyorlar, bana sesleniyorlar! Nefes nefese uyanıyorum. Tanrım lütfen, lütfen! Yoruldum bu kâbuslardan, her gece, her uykumda beni ziyaret ediyor bu anı. Bitsin artık, dursun artık! Rahat bıraksın beni, beni ve kalbimi!
- Medya ve Haber Ağlarında Yalan Haber ve Karşıt Algılama Hatası
Günümüzde belki de silah gücünün de ötesinde bir güç haline gelmiş olan medyaya artık 7'den 70’e herkes erişim sağlayabiliyor veya maruz kalabiliyor, dolayısıyla kitleleri kontrol ya da manipüle etmek gibi amaçlar için kullanıldığında medya çok tehlikeli hale gelebilir. Bazen yandaş haber ajansları, gazeteler ya da günümüzde gençlerin daha yaygın olarak etkilendiği; çoğu zaman basım veya yayın yapan bir organ olmadığı için RTÜK uygulamalarına maruz kalmayan sosyal medya hesapları yalan ve çarpıtılmış haberler yaparak kolayca bilgi kirliliğinin ve yanlış algıların oluşmasına sebebiyet verebilirler. Bazen daha fazla etkileşim almak amacıyla haberi eğlenceli ya da daha skandal hale getirmek istenir bu yüzden bilgi kirliliği, yanlış başlıklar, doğru olmayan ve kaynağı güvenilmez haberler ortaya çıkar. Bazen de yandaş gazete ve televizyon kanalları özellikle politik konular üzerine taraflı yazılar yazarak ya da benzer yayınlar yaparak haberi olduğundan farklı bir şekilde, olanı anlatmak değil iğnelemek amacı ile bu tarz yayınlar yapar. Artık günümüzde haber ajansları, radyolar ve benzeri basın araçları, gelmiş olan yasal düzenlemeler ve denetimler nedeniyle ceza ile karşılaşmamak ve yayın hayatını riske atmamak için bu konuda daha hassas davranmaya başladı; aynı şeyi taraflı haber için söyleyemesek de yalan haberin artık bu gibi organlarda çok sık yaşanmadığını söyleyebiliriz. Ama sosyal medyada ‘’tık başı’’ karşılaşabileceğiniz türden bir sorundur. Sosyal medyada kitle algısı oluşturma çabasını eleştirsek de haber ajanslarının yaptığı yalan haberlere de elle tutulur örnekler bulunabilir, örneğin 2017'de sel afetinde aracın üzerine çıkıp yolculardan para topladığı iddia edilen dolmuşçunun aslında olay esnasında yolcuların da onayladığı üzere aracın içinde olması. Aracın üzerindeki adam ise para topluyor diye yorumlanan dolmuşçu değil, diğer yolculara yardım eden dolmuşçunun yaptığı açıklamalara göre ihtiyaçları gidermeye çalışan başka bir yolcuydu. Nilüfer Ç diğer bir yolcuyla olay esnasında fotoğraf çekinmiş ve yaptığı paylaşımda da şoför olduğu iddia edilen kişinin ne para topladığı ne de şoför olduğu ortaya çıkmıştı. Bu haber teyit.org ve Hürriyet tarafından aslıyla anlatılmış olsa da Yurt Gazetesi, T24, En Son Haber, Haber 7 gibi yayınlar haberi yanlış anlatmış , dayanılır kaynaklardan yararlanarak değil, fotoğrafların sosyal medyada yorumlanmasından faydalanarak anlatmış. Sosyal medyada ise daha yakın tarihte komik denilebilecek türden yapılmış yalan paylaşım çoğu kişi tarafından ciddiye alınmıştı. Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, İETT otobüslerindeki tutamaklarda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu imzalı “Rakı içelim, heykel yapalım” yazdığı iddia edildi. Tersine görsel arama sonuçlarına göre, tutamak üzerindeki söz değiştirilmiş. Fotoğrafın orijinalini Mustafa Özel isimli bir vatandaş 23 Ağustos 2016'da İETT otobüsünde çekmiş. Tutamağın üstünde “Müslüman; elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir” yazıyor. Hadis, Diyanet kaynaklarında da yer alıyor. Özel, 2016’dan olan fotoğrafı 2021’de paylaştığı için fotoğraflar yeniden gündeme gelmiş. Bu gibi bir sürü örnek sıralayabiliriz. Yalan haber tespit etmek kolayca algısı çarpıtılabilen insanlar için zor olduğundan araştırma yapmadan inanmamak önemli. Tedbirli davranmak her zaman bizi yanlış bilgiyi benimsemekten koruyacaktır. Medyadaki yalan haberlerin dışındaki başka bir problem de bilgi kirliliğidir. Bilgi kirliliği haberin asıl amacı ve anlatmak istenilenden sürekli gereksiz veriler verilerek saptırılmasıdır. Özellikle bilgi kirliliği denince aklıma gelen ilk haber türü kadın cinayetlerini anlatanlardır. Çoğu zaman kurbanın ismi ve yüzü yayınlanır ancak katil ya da zanlının yüzü ve ismi sansürlüdür. Halbuki cinsel saldırı mağdurlarının kimlik bilgileri de resimleri de T.C anayasasına göre yayınlanması yasak olan şeyler. Ek olarak haberi başka bilgilerle doldurur ve ilgiyi cinayet üzerine değil, kadının giyimi veya alkollü olup olmaması ya da saat kaçta nerede ne işi olduğu gibi bu vahşet haberlerinde yavan ve gereksiz bulduğum verilerle farklı bir yöne saptırırlar, cinayeti masumlaştırmaya çalışırlar. Bazı haber ajansları bu konuda hassas davranıyor ve bunu takdir etmekle birlikte aynı şeyi her yayın için söyleyemiyoruz. Bu gibi bilgi kirlilikleri her alanda sorun yaratır ancak özellikle bu konularda cinayet romantize edilir ya da kadın aldattığı için yapmış diyerek katil korunur. Maktul artık yaşamadığı için failin ifadelerine göre yazılan haberler hem cinayeti güvenilir anlatmaz hem de maktulün yakınları için saygısızlıktır. Bilgi kirliliğindeki başka bir sorun da vahşetin detaylı anlatılmasıdır. Bunun üzerine Prof. İnceoğlu şöyle diyor: “Adeta kullanım talimatı gibi özendirici model olacak türden ayrıntılar verilmemeli, zira intiharlarda olduğu gibi kadın cinayetlerinde de taklit vakalara rastlanabilir.” İnceoğlu’na göre, medya zaman zaman kadına yönelik cinayetleri magazinleştiren veya normalleştiren bir dil kullanarak ahlaki veya cinsiyetçi önyargılara sebep oluyor. Bu konunun apayrı bir sorun olduğunu düşünmekteyim. Bununla ilgili ek olarak Euronews için yazılmış ''Kadın cinayetleri nasıl haberleştirilmeli?'' yazısını okumanızı öneririm. Kadın cinayetleri dışında mültecilerin işlediği suçlarda da görülen bu hata genelde bir Türk vatandaş yapsa bu kadar da yaftalanmayacak bir davranışı ya da suçu kişinin ırkı gibi bir faktörü başlıkta ya da haberin içinde sıkça belirterek bizim o millete karşı önyargılı yaklaşmamıza sebep olabilir. O yüzden sade ve öz haber yapmak doğru haber yapmak kadar önemlidir. Son olarak medyada değinebileceğim bir başka problem de karşıt algılama hatasıdır. Hatasız düşünme sanatı kitabında detaylı açıklanmış olsa da bu konuya ben de değinmek isterim. Karşıt algılama hatası insanların haberin anlatılış şeklinden dolayı yanlış algıya maruz kalmasıdır. Örneğin şirket batarsa CEO istifa eder ve bu böyle anlatılır. Aslında kocaman şirketin iflas etmesi CEO'nun suçu değildir, en azından tek başına. Yapılan bir deneyde kendi görüşlerinden bağımsız olarak ve sadece eline verilmiş bir kağıdı okuyan akademisyen bunu belirtmesine rağmen yaptığı konuşmaya sinirlenen öğrenciler tarafından linç edildi ancak yazıyı hazırlayan veya ona okutanlar değil. Çünkü o okudu ve o fikrin yüzü oldu. Haberlerde de algı çarpıtma bu yöntemle yapılır. Özellikle politikada bir topluluğun sebep olduğu bir durum oluşsa bu topluluğu temsil eden yüz ya da liderin ismi, fotoğrafı verildiğinde biz direk bu durum ile o insanı özdeşleştiririz, iyi veya kötü. Genelde orkestrayı değil solisti alkışlarız. Ya da en sevdiğimiz şarkıyı söyleyen kişiyi biliyoruzdur ama o şarkıyı sevmemizi sağlayan asıl şey olan melodiyi besteleyen besteciyi ya da sözleri yazan kişiyi tanımıyoruzdur. Haberlerde de okuduğumuzda ister istemez bu gibi çarpıtmalardan etkilenebiliriz ya da kendi algımızın kurbanı olup yanlış kanılara varabiliriz. Bu yüzden gazete, radyo ve televizyon; herhangi bir medya organının yapması gereken, haberi çarpıtmayacak şekilde yanlış ya da gereksiz verilerle doldurmayarak en sade haliyle yansıtmaktır. Ancak artık hemen hemen her şeyin kitle kontrol etmek ve insanların düşüncelerinin değiştirilmesi, manipüle edilmesi için bir araç haline geldiği dünyamızda, belki de bu araçların doğum noktası ya da en büyük sorunu olan medyadan bunları yapmasını beklemek oldukça zor. O yüzden araştırma ve sorgulamaktan sapmayan, her duyduğuna inanmayan ve kolayca her söylenilenden etkilenmeyen bir toplum olmaya çalışmalıyız. Medyadaki sorunları bilmeli ve insanları bu konuda bilinçlendirmeliyiz. Bu yazı medyayı düzeltmeyecek tabii ki. Ancak bir daha haber okuduğunuzda ya da duyduğunuzda azıcık da olsa sözlerimin eleştiri yapmanıza yardımcı olup size daha özgür ve bağımsız bir bakış açısı kazandırabilmesi en temel kanaatim.