Arama Sonuçları
"" için 149 öge bulundu
- Eurovision’dan Kopuşlar
En büyük televizyon etkinliklerinden olan Eurovision Şarkı Yarışması, bu yıl İtalya’nın Turin kentinde ParaOlimpico stadyumunda 14 Mayıs’ta düzenlenecek. İsveç’ten sonra 21.yy’da en fazla ilk 5’te bitiren ülke olan Rusya bu yıl yarışmada yer almayacak. Formula 1 yönetiminin Rusya Grand-Prix’sinin 2022 takviminden çıkarmasının ardından Rusya, 22 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna üzerine istilaya başlaması üzerine Avrupa Yayın Birliği tarafından yarışmalardan süresiz men edildi. Birçok ülkenin Rusya’nın Ukrayna’ya istilası karşısındaki tutumu elbette ki Avrupa Yayın Birliği’nin bu kararı almasında büyük bir etken. Katı tutum sergileyen ülkelerden biri olan Finlandiya, Rusya’nın yarışmaya katılması durumunda Eurovision’dan çekileceğini belirtmişti. Yarışmada haksız rekabet oluşacağının düşünülmesi yarışmanın itibarını fazlasıyla düşüreceğinden Avrupa Yayın Birliği şöyle bir açıklamada bulundu: “Uluslararası etkileşimi öne çıkaran, karşılıklı anlayışı ve izleyicileri, müzik aracılığıyla bir araya getirmeyi amaçlayan bu kültürel yarışmanın değerlerini koruma kararlılığımızı sürdürüyoruz.”. Rusya’nın ihraç edilmesinin ardından ülke başına düşen katılım ücreti arttı. Ülkelerin büyüklüğü fiyatta belirleyici olduğundan, yüzölçümü böylesine büyük ve kâr getirecek olan Rusya’nın yarışmadan men edilmesi diğer ülkelere iktisadi açıdan kayda değer miktarda yansıdı. Yayıncıların toplam maliyetinin 5 milyon pound’a kadar çıkmasıyla beraber ülke başına düşen miktar henüz bilinmiyor. Fiyat artışının ardından dikkatleri çeken gelişme Karadağ ve Kuzey Makedonya’nın ücreti fazla bulup yarışmadan çekilmesi oldu. Her ne kadar maliyetler asıl sebep olarak belirtilse de, Kuzey Makedonya çekilme sebeplerine sponsorların ilgisizliğini de ekledi. Eurovision’dan kopuşlar söz konusuyken bu yarışmanın yavaş yavaş politik bir hâl aldığı ortada. Türkiye’nin LGBTQ+ sebep göstermesi, katılan yarışmacılarımızın şarkıyı söyledikleri dil ve fiziksel görünüşleriyle kısıtlanması ve böylece yarışmaya uzunca bir süredir katılmaması; Rusya’nın birincilik alan şarkısının Kırım’ı almak üzerine olması ve halkın dahi birinciliği benimsemeyişi verilebilecek en yakın örneklerden. Bu politik yaklaşım sanatçıların sanatlarını yapmada kısıtlanmaya başladığını göstermekte. Politik ve kültürel durumun etkisinde gelişen günümüz şarkı popülaritesi, kendini Eurovision’da bu şekilde gösteriyor. Daha adil yarışmalara tanık olabilmek ümitleriyle son bir bilgi daha: Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı savaştan ötürü bu sene Eurovision’un ana teması “barış” olacak !..
- Maroon Red Chair in Stockholm
In the middle of nothing, with a maroon red chair and 3 papers was I left. By whom? I don’t even know. What I know is that the language that papers involved is definitely out of humanity. Any sort of natural human language never ever includes such a message. English is based on what we synthesize in our heads out of the lines and curves we see. This one was completely different. It focuses on how your brain processes throughout the way you see dots. You will not get the sentences directly, however, you will understand the moral of the story. Sometimes, the information you know somehow just cannot be transferred to the receiver. The information gets lost in your thoughts. And human languages cannot transfer information in situations like these, which is what we have been doing wrong for decades. This paper briefly explained to me what was going on. Something big was going to happen. Something I was remorseful for. As soon as I caught the message, the dark silence invaded the room. I know the destination of the road I am on. Don't get curious that fast. I will explain word by word okay? So if you say something like “Oh, then he woke up.” you are wrong unfortunately. No lies I would say it, I was also saying the same back then. But it was real. They (?) literally were going to put me in a red chair to erase my precious memories. My everything. What makes me a Homo sapien. 16 years of the peerless, one and only recollection. And puff… All are missing. Something you would not want. After that, a blurry silhouette appeared and the process began. “Be not afraid!” and I almost passed away. “We will give you a simple test. Based on that, you will… Well let’s keep it a secret for now.” said the mystical and metallic-grey face. As you could guess my dumb-self focused in his eyes. Uh, let’s forget about it, whatever. One word: “Water”. What comes to your mind? Think about it because you will need an answer when handsome mysterious aliens kidnap you. A “normal” (?) human would take their time to think I guess. I didn’t. My voice was raised to destroy the weird silence. Looks like this wasn’t the answer they expected. Their answer was confusing though. “One last question, it’s about… Oceans.” My brain operated like crazy. Why did this extremely developed species stutter when they talked with me?.. What’s up with oceans?.. And every other thing you can (also can’t) imagine. I told my answer, and now I’m facing the consequences: “Depth”. As written in the papers, these words that I have suggested were how I was going to die. I was going to die, but it didn’t go with the plans. I opened my eyes on my bed with a blocked nostril. “It was just a dream.” or… Was it?.. The weirdo disappeared again right after waiting a little. He was confused I can tell. Deja vu. I was left in that dark room again. The one I first opened my eyes in. I was here throughout the convo. But one thing has changed: I was pretty sure that I was being watched at the moment. I was not alone. Then 2 people came in. A stranger and “the” friend. I smiled at him but you could easily see he was sorrowful. “You failed the test. We are disappointed because you understood the papers but couldn’t associate water with it. Our language controls the brain liquid. Answer was “powerful”. We have to make you forget what you’ve been through, you will go back, sorry. the new one told. I was immensely curious right now. “What was the second answer?” I whispered as the guy got near to me to etherize me. “I won’t do what he said, don't worry.” Which I wasn’t interested in. I shouted, “What was the answer?”. He said depth. I was shocked. My attempt to escape (as you can guess) after that was unsuccessful. Nevertheless, right before I was removed, I heard those rebellist words: “Tell humanity that they are in danger. I will teach you what I know. Use all the power you got. Bye for now, human”.
- Akbank Caz Festivali ve On Beş Bin Müziksever
Bugüne kadar beş binin üzerinde uluslararası ve Türk caz sanatçısını ağırlayan ve caz müziğinin yeni nesillere aktarılması için otuz iki yılda sekiz yüzün üzerinde konser, bin atölye ve yüzün üzerinde söyleşiyle beş yüz binin üzerinde izleyiciye ulaşan Akbank Caz Festivali, bu yıl 24 Eylül-9 Ekim arasında konuklarını yirmi iki farklı mekanda yüz yirminin üzerinde yerli ve yabancı sanatçıyla buluşturup sonbaharı seçkin müziklerle karşıladı. Akbank Sanat’tan yapılan açıklamaya göre; cazın farklı ritimlerini ve renklerini içeren zengin programıyla Akbank’ın en uzun soluklu kültür sanat projelerinden biri olan festival, bu yıl on beş bin müzikseveri bünyesinde ağırladı. Abdullah Ibrahim, Aga B, Alp Ersönmez, Burhan Öçal ve Istanbul Jazz Ensemble, Can Tutuğ, Çağıl Kaya, Dans Dans, Dilek Sert Erdoğan, Eda AND, Efe Demiral Trio, Eren Turgut ve Mertcan Bilgin, Emma-Jean Thackray, Emma Rawicz Quartet, Fatih Erkoç Jazz Project, Gonzalo Rubalcaba ve Aymee Nuviola, HÜM, İmer Demirer Quartet, Ayşe Gencer ve Sibel Köse, Júlio Resende Fado Jazz Ensemble, Kamucan Yalçın Duo, Maffy Falay Tribute Band, Nihal Saruhanlı, Barış Demirel, Oded Tzur Quartet, Ofer Mizrahi Trio, Portico Quartet, Progressive Balkan Wedding Orchestra by Kolektif İstanbul, Rana Bulut ve Efe Erdem, Ravi Coltrane, Sedef Erçetin Quartet, Sercan Debelec Quintet, Tenderlonious, Volkan Öktem ve Wonju Lee Quintet gibi pek çok değerli sanatçı ve grup, bu yılki festivalde sahne alan isimler arasında yer aldı. Festival boyunca sadece caz değil, elektronik müzik ve dünya müziğinin birçok farklı projeleri de yer aldı. Özellikle caz müziği geniş kitlelere duyurmayı amaçlayan programda çocuklar için eğlenceli atölyeler, genç ve yetişkin yaş grubu için ise teras konserleri, dans etkinlikleri ve "Yeni Medya Çağında Görsel ve İşitsel Deneyimler", "Dinleme Kulübü: Şehrin Sokaklarında Yürüken Dinleyeceğin Bir Parça", "Zamanın Unuttuğu İsimler", "Dur! Dinle!: Japonya'da Caz ve Jazu Kissa" ve "Antik Çağ'da Kadın ve Müzik" konulu söyleşiler gerçekleştirildi. Festival hakkında detaylı bilgiye buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
- Vişne Bahçesi
Vişne Bahçesi Anton Çehov tarafından kaleme alınmış ve ilk kez 17 Ocak 1904 tarihinde Moskova'daki Moskova Sanat Tiyartrosu'nda Konstantin Stanislavski yönetmenliğinde sahnelenmiştir. 1904'ten bu yana da oyun defalarca sahnelenmiştir. Eser 19. yüzyılın son yıllarında gelişme yolunda sanayileşmeye çalışan Rusya'da geçmektedir. Bu dönemde (1894-1904) Çar II. Nikolay, Rusya'nın tek hakimidir ve ona karşıt, muhalefet hiçbir görüşe izin verilmemektedir. Aynı zamanda sanayileşme çabasının getirdiği bir etki de halktaki işçi ve kapitalist sınıfın belirginleşmesi olmuştur. II. Nikolay halkın güvensizliğini ve isyanlarını bastırmak için defalarca reform sözü verse de hiçbir zaman bunu gerçekleştirmemiştir. Marksizm güçlenmiş ve tiyatroda da realizm etkileri görülmeye başlanmıştır, Çehov da eserini II. Nikolay baskısında kaleme almıştır. Çehov 44 yıllık kısa hayatında Rusya'nın toplumsal olarak önemli ve köklü değişikliklerine tanıklık etmiştir. Doğduğunda halkın büyük bir çoğunluğunun tarımsal köle olarak çalışmasına gençliğinde ise sanayileşme ile beraber işçi sınıfının büyüyüp tarımsal derebeyliklerin yıkılmasına şahitlik etmiştir. Vişne Bahçesi'nde Çehov Rusya'nın tarihini sıradan insanların hayatlarına basit bir görünümle yansıttı. Eser her ne kadar sahnede dramatik izler bıraksa da aslında komedi hatta yer yer fars olarak tanımlandı. Eserin başlıca karakterlerini şu şekilde sıralayabiliriz: Lyubov Andreyevna Ranevskaya: Çiftlik Sahibi Anya: Lyubov Andreyevna'nın kızı Varya: Lyubov Andreyevna'nın evlatlık kızı Leonid Andreyeviç Gayev: Lyubov Andreyevna'nın Ağabeyi Pyotr Sergeyeviç Trofimov: Üniversite öğrencisi, öğretmen Yermolay Alekseyeviç Lopahin: Tüccar Boris Borisoviç Simeonov Pişçik: diğer çiftlik sahibi Şarlotta İvanovna: Mürebbiye Dunyaşa: Hizmetçi Firs: Uşak Yepihodov Yaşa Yolcu Eserin konusu hakkında ise Çarlık Rusya'nın giderek değişen ekonomik ve sosyal yaşantısında durmaksızın güç kazanan burjuva sınıfı karşısında yok olmaya başlayan aristokrat Ranevskaya ailesinin yeni sisteme ayak uyduramaması, eski alışkanlıklarından kopamamaları ve bu sebeple yavaş yavaş zenginliklerini ve topraklarını kaybetmeleri diyebiliriz. Çehov'un ustalıkla yazmış olduğu bu eseri bakış açınızı genişletmek, sosyal sınıfların topluma etkisini görmek ve zihninize yeni şeyler katmak amacıyla okumanızı veya sahnede izlemenizi kesinlikle tavsiye ederiz. 6 ve 22 Kasım'da İstanbul Trump Sahne'de , 7 Kasım'da ise İstanbul Kadıköy Halk E.M.'de gösteriyi izleyebilirsiniz. Yazar: Gülay Yıldırım
- 17. İstanbul Bienali
Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh'in küratörlüğünde gerçekleşen bu yıl 17. si düzenlenen İstanbul Bienali konusu ve vermek istediği mesajlar açısından bir önceki bienallerden ayrılıyor. 17 Eylül-20 Kasım 2022 tarihlerinde gerçekleşecek bienal, İKSV tarafından 2007-2036 bienal sponsoru Koç Holding'in katkılarıyla düzenleniyor! Küratörler Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh yaptıkları ortak açıklamada şöyle diyor: "Dünyanın dört bir yanındaki sanat oluşumları, nasıl hayatta kalacakları, güncelliklerini nasıl koruyacakları, kimin için ve hangi amaçlarla faaliyet gösterecekleri gibi acil ve varoluşsal kaygılarla yüzleşiyor. Sanat, toplumsal söylemin sözcük dağarcığını yenileyerek yeni düşünce yolları açma gücüne sahip. Bu bienalde tek bir zaman ve mekânda büyük temalar etrafında büyük toplantılar gerçekleştirmeyeceğiz. Bunun yerine, bienal için belirlenen sekiz haftalık resmi süre için çok sonra da devam edebilecek fikirlerin tohumlarının atıldığı büyük bir fikir dağılımı öngörüyoruz." 17. İstanbul Bienali, hem düşünerek hem tartışarak gerçekleştirdiğimiz samimi ve üretken bir davet niteliğinde. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki aynı problemlere ses olmaya çalışan bienal, bu sene de gündemde yerini almak ve hedefini gerçekleştirmek istiyor. Bienal; bu yıl, ciddi bir araştırma ve beraberliğin ürünü olan 50'den fazla projeyle karşımıza çıkıyor. Alıştığımız sanat merkezlerinin aksine kitapçılar, sahafçılar, huzurevleri, hastaneler, müzeler, tarihi binalar hatta ve hatta kitapçılar ve metro durakları da dahil bir sürü bambaşka mekana yayılıyor. Bienal sergileri Beyoğlu, Kadıköy ve Fatih'te yer alacak. Sergi boyunca devam edecek 17. İstanbul Bienali film programı'nın ilk kısmı, 41. İstanbul Film Festivali kapsamında 8-17 Nisan tarihleri arasında izleyiciyle buluşacak. Sizin için bienal kapsamındaki mekanlardan bazılarını derledim: Suna İnan Kıraç Vakfı Para Müzesi Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Planı (PCSAA) Merkez Rum Kız Lisesi Saha Studio Müzegazhane Arthane İstanbul Barınhan The Çinili Hamam Küçük Mustafa Paşa Hamamı Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Merkezi Pera Müzesi Bienal sanatseverlere ücretsiz bir davet sunuyor, ücretsiz film gösterimleriyse bunlardan sadece biri! Bienal kapsamındaki etkinlikler ise şu şekilde: Bebekli Sabahlar Can Kulağıyla Dinleme Etkinlikleri Şiirli Yollar Etkinlikleri Sanatçılarla Kuşların Dünyasına Yolculuk Ziyaretçileri ücretsiz sergilerin yanı sıra açık hava gösterileri, performanslar, buluşmalar, konuşmalar ve film gösterimleri de bekliyor. Şiir okumaları, dergi tanıtımları, festivaller ve hikaye anlatımlarıyla birlikte toplumsal araştırmalara da yer veriliyor. Baskı atölyesi, kukla gösterileri ve daha fazlası! Bienal hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmak için buraya tıklayınız. YAZAR: Betül Kayahan
- Avere gezen zaptiyeler ve hakimler koruyunuz beni vergisini verdim çoktan
Deniz gibiyim şuan, Hiç kirlendiğim gözükmez. Toprak gibi verimliyim, Zehir içtiğim bilinmez. Beni hep deniz sandınız: Kirlenmiş ruhlarınızı bende yıkadınız. Beni toprak sandınız: Urlarınızı bana akıttınız. Ama ruhumuda korumalı Zaptiyeler ve hakimler! Ödediğim vergiler bunları da karşılamalı, AHK
- Zamanın Değeri ve Tadı
Saatler, günler, haftalar gözümüzün önünden akıp gidiyorlar, tutmak istiyoruz ama geriye bulanık anılardan başka bir şey de kalmıyor. Anıların hepsi hatırlanmıyor, bazense geriye dönüp bakmaya bile engel oluyor. Hangimiz anılarımızı doya doya yaşayabiliyoruz ki? Doya doya yaşamak gerçekten yarar sağlayabilir mi günümüze yoksa boş bir uğraş olarak korur mu yerini? Zaman akıp giderken anıların bir önemi var mıdır ki? Zaman her şeyi var ettiği gibi anıları ve onlara kattığımız anlamları da var eder. Zamanı geri getiremeyiz ama onları hatırlayabilir ve yaşanırken ne kadar önemli olduklarını anımsayabiliriz. Düşüncelerimin önemsenir olup olmadığını bilemem ama fikrimce anın tadını çıkarmak ve değerini bilebilmek yanlış anlaşılıyor. Anın tadını çıkarmak ve değerini bilebilmek iki farklı şeydir. İkisi de birbirleriyle bağlantılıdırlar ve zamanın etrafında dönerler. Ayrıca anların tadı da vardır değeri de. Güzel bir akşam, yemeğe çıktığınızı düşünün arkadaşlarınızla. Yemeklerinizi yediniz, konuştunuz, güldünüz, eğlendiniz. Hesaplar ödendi ve masadan kalkındı. Şimdi akşamın bir vakti ıssız bir sokakta yürüyor günümüzü birine anlatıyoruz. Ne kadar güzel bir buluşma olduğunu söylüyoruz. Telefonun ucundaki kişi bizim için ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor. Başka konular araya giriyor, apayrı bir tartışmada yine "ne kadar güzel bir gündü ya..." sözü hatırlatılıyor. Konuşma bitene kadar daha bir sürü kez aynı anlam farklı cümlelerle anlatılıyor. Ertesi gün geliyor, tekrar hatırlatıyoruz kendimize ne kadar güzel bir akşam geçirdiğimizi. Peki gerçekten hoşnut kaldığımız bir akşam olsaydı bu şekilde düşünür müydük? Kendimize olanları hatırlatmak bir kendimizi kandırma yöntemidir. Yüzümüzde bir gülümseme belirmez bunları söylerken. İçimiz kıpır kıpır olmaz. Hatırlamak ihtiyacı hissettiğimiz için söyleriz sadece. Öyle bir anın yaşandığını hatırlamak isteriz. Gerçekten tadını çıkarmış olsaydık eğer mutlu olmak ihtiyacımızı karşılardı. Tadını çıkarabildiğimiz bir anı benim için belirli bir zaman geçtikten sonra o ana dönüp bakılmasına gerek kalmadığı, yaşandığı için minnettar olduğumuz, ondan bir ders çıkarabildiğimiz az rastlanır hatıralardır. O an yaşanırken zaman unutulur, dünya dönmeyi bırakır, başka hiçbir şeyin bir önemi kalmaz. Sadece o an düşünülür ve o an mühimsenir. Kaç zaman önce böyle bir şey geldi başınıza. Hayatımızda çok yaşanmaz bunun gibi şeyler. Her anın tadı da çıkarılamaz. Nefret edilen bir şeyden zevk almak, kendimizi zorlamaktan ibarettir. Aslında yaptığımız şey, hissettiğimiz memnuniyetsizliği en alçağa indirgemektir, ki doğru olan da budur. Herkes, her şeyden istikrah duyabilir. Bu bazen bir yemektir, bazense katılmak zorunda olduğumuz bir ders. O yemeğin bizim için sağlıklı olduğunu biliriz ya da o dersin bize bir yerde lazım olacağının farkındayızdır. Bundan sebeple bunlara katlanırız. Onlara karşı hissettiğimiz kin yerli yerindedir fakat memnuniyetsizliğimizi en aza indirgemeye çalışırız çünkü başka bir seçeneğimiz yoktur. Yapabileceğimiz en mantıklı seçim budur, aksi takdirde hem sevmediğimiz bir işi yapmış bulunacağız hem de ondan olabildiğince nefret ediyor olacağızdır. O anın tadı ise ne hissettiğimizin bir ifade şeklidir. Birinin cenazesinde kayıp vermenin acısını, doğum günlerimizde ön planda olma sevincini, brokoli yerken tiksinmeyi tadarız. Bütün hayatımız çeşitli tatlardan ibarettir zaten. Peki bir anın değerini bilmek ve değerli ne olduğunu bilmek nedir? Bir anın değerini bilmek "değer" kelimesiyle özdeşleşir. Değerin Türk Dil Kurumundaki anlamı, bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymettir. Anlamından da anlaşılabileceği üzere o ana değerli denmesinin nedeni öbürkülerinden değer açısından daha dikkate alınan olmasıdır. Her anının bir değeri vardır, en sevmediklerimizin bile. Hepsinden bir ders çıkartılabilir, daha kötüsü de olabilirdi diye düşünülüp minnettarlık duyulabilir. Bazı hatıralar kalanlarından daha değerlidir gözümüzde çünkü eşsizlerdir. Sadece bir kere yaşanabilirlerdir, tekrarları yoktur. Herhalde en değerli anılar da onlardır. Bir anının değerini bilmek ise o anının değerinin ne olduğunun farkında olmak ve bundan memnun olmaktır. Daha berbat bir durumun da içinde olabileceğimizin farkında olmak ve o anın ne kadar da önemli olabileceğini bilmektir. Sakın bunu olduğumuz yerde oturup hiçbir şey yapmadan memnuniyet duymak zannetmeyin lakin. Her zaman çabalamalıyız ve daha iyisine ulaşmayı denemeliyiz. Sonuçta zaman akıp gider ve bize bir şeyler başarabilmek için yeterli vakit vermez. En azından yaşadığımız anların değerlerini artırmalıyız değil mi? Gençliğimizi kolay para gibi harcar ve hiçbir gelişme göstermeden oturursak yaşlılığımız hayıflanma ile geçer. Ne gençliğimizden memnun oluruz ne de yaşlılığımızdan. İkisinin de değerini bilemez bir şekilde zamanımızı geriye bakarak harcarız. Zamanımızın ne kadar değerli olduğunu bilmeli ve aldığımız farklı tatları alabilmenin şanslılığının farkında olmalıyız. Giden anı geri gelmez hatırlanır. Hatırlanacak şeyler bırakmaksa bir yetenek işidir.
- "You are insane": Gaslighting
"One day I saw my husband's messages with another woman on insta. I could have only laid my eyes on the "-hello-hi-what's up?" messages just before my husband came and took his phone. When I retrieved his phone, his conversation with the girl was gone. When I asked him about those messages he only said "What girl? What messages are you babbling about?" The other day, I left my coffee cup on the table and went to another room, when I came back there was no cup at all. When I asked him where my cup was, just as he did the other day, he said there wasn't any cup there from the very beginning. Later on, when I said that I would cook beans saying that we haven't eaten for a while, he responded by saying "We ate yesterday, do you not remember?"... " When you read this real-life story it is of high possibility you might question whether the woman is sane. But if you knew about "Gaslighting" then you would understand that this woman was probably a victim of gaslighting. What is Gaslighting? Gaslighting is a form of manipulation that has taken its name from a 1944 film named "gaslight" In the movie a man manipulates a woman into thinking she has gone mad. And one of the methods he uses is dimming the light a bit every day, one day she asks why the gas lamp sheds dimmed light than normal, and he answers by saying "no, it is lighting as it does in normal circumstances, are you imagining things?" Gaslighting is mostly used to gain authority and take control over the victim who is being gaslighted by the manipulator. The manipulator may use various villainous methods to lead the victim into questioning their mindsets and thinking that maybe they are hallucinating things. Let's elaborate on methods and common phrases they use to deceive people: -"That has never happened" Rewriting history is a common method gaslighters use. Even if you are so sure about something has happened, they might say that thing has never happened at all. And they defend this with full confidence that after a while you may think that you are making things up and start questioning yourself. -"You have such a thin skin" "I was just joking" "You are overreacting" By these kinds of words they try to weaken your arguments and thoughts; thereby you start to think about whether you are miscommunicating and you have overdosed boundaries. -"YOU are the one at fault here" When you blame them for something they might shift the blame from themselves to you, such as saying "yes, I have cheated on you but I wouldn't if you have just paid more attention to me." If you have ever come across a gaslighter you will notice that they use the word "you" almost every single time and rarely "I". -"You know I wouldn't hurt you deliberately" Words are quite powerful, maybe one of the most fatal weapons in the world. It wouldn't be quite wrong to say that gaslighters know how to play with words as if they are an expert in languages. After they have done something wrong towards you, they might deny it and use compassionate words to trick your mind. Be aware that gaslighters' behaviors mostly do not match their words. Be careful not to fall into their traps. "I am saying these for your own good" When you tell them you are upset about what they said about your insecurities: they may deny their wrongdoing and reprimand you by saying that they care for you and that's why they say those words and that you are so ungrateful. After a while, you may really start thinking that you are faulty. If you see these kinds of behaviors with people close to you (these might be: your partner, your parents, your friends, and even your boss ) keep up your self-esteem and always keep your guard while interacting with them. If possible, keep evidence of the things that have happened; keeping a diary or taking screenshots of your conversations may remind you that you are not insane and that what you say is true when you are accused of making things up. And if you do realize that they are indeed manipulating, you had better cut your bonds with them. Resources: https://www.verywellmind.com/is-someone-gaslighting-you-4147470#:~:text=Gaslighting%20is%20a%20form%20of,question%20their%20judgments%20and%20reality. https://evrimagaci.org/gaslighting-toplumda-giderek-belirginlesen-bir-psikolojik-ve-duygusal-istismar-turu-9289 https://www.youtube.com/watch?v=y3t-Jvrr2OY&t=78s https://www.youtube.com/watch?v=wEPhEgW5lt4 https://www.youtube.com/watch?v=cdeXNh1qq4g https://www.youtube.com/watch?v=jUWmC-uGNxo
- Aynı Dili Konuşuyor Muyuz?
Eminim çoğunuz internette gezerken bir videoda şu tarz bir şey yazdığını görmüşsünüzdür: “Kız arkadaşımı memnun etmek için bir sürü şey yapıyorum, buna rağmen kız arkadaşım benim onu sevmediğimi iddia ediyor.” Normalde bu tarz videolar gördüğümüzde videoda bahsedilen şahısa karşı içimizde bir önyargı oluşur: insanlar niye bu kadar memnuniyetsiz, niye kendisine gösterilen bir sürü emeği görmezden geliyor ve sevgilisinin onu sevmediğini düşünüyor deriz ve videoda bahsedilen kişinin suçlu olduğunu düşünürüz. Peki ya öyle değilse, ya o videodaki de öyle davranmakta haklıysa? Ya bu tarz anlaşmazlıklar insanların sevgi dillerinin uyuşmamasından dolayıysa? Her ne kadar çoğunuz bilse de ilk sevgi dillerinden biraz bahsedeyim. Herkesin kendi sevgisini ifade ediş biçimi vardır, bunlara verilebilecek bazı örnekler : dokunma, hediye, onaylama sözcükleri, birlikte kaliteli zaman geçirme, hizmet etmek… Bazı insanlar için hediye almak ve güzel hediyeler vermek çok önemliyken bazıları için bu hiç de önemli olmayabilir. Peki sevgi dilleri uyuşmayan insanlar birlikte olursa ne olabilir? Şimdi bir senaryo düşünelim: Sevgi dili fiziksel temas olan Deion ile sevgi dili hediye almak olan Marc çıkıyor; Deion ve Marc birbirlerini çok seviyorlar lakin bir sorun var: yaklaşık 2 aydır birlikteler ve şu an sürekli kavga ediyorlar çünkü Deion Marc’ın onu sevmediğini öne sürüyor (bunun sebebi de Marc’ın dokunmayı çok sevmediğinden dolayı Deion ona sarılmak istediğinde fazla yapışkan olduğunu söylemesi). Marc ise bunun doğru olmadığını ve sevgili oldukları dönem içerisinde ona bir sürü hediye aldığını söylüyor ve ona hediye almadığı için asıl sevmeyen kişinin Deion olduğunu söylüyor . Aslında iki taraf da kendi içinde haklı: Marc, sevgi dili fiziksel temas olmadığından bunu gerekli bulmuyor ve dokunmuyor, onun yerine Deion’a olan sevgisini hediye alarak gösteriyor; Deion ise hediye almayı ve vermeyi pek önemsemiyor çünkü onun için fiziksel temas daha önemli, bu yüzden de Marc’a hediye almak yerine dokunarak sevgisini gösteriyor. Başka bir örneği ise sevgi dili hizmet etmek olan bir kadın ile sevgi dili hizmet olmayan kocası üzerinden vereceğim: Bu kadın kocasına olan sevgisini kahve yaparak, odasını temizleyerek, ona her gün yemek yaparak gösteriyor. Eğer kocası bu hizmetlerin karısının sevgi dili olduğunu anlamazsa ve hizmetlerini “vazifesi olduğu için” ( bu tarz işlerin kadınların vazifesi olduğu fikri Türk toplumunda çok fazla düşünülen hastalıklı bir düşünce olduğundan bu tarz olaylar çok yaygın) yaptığını düşünürse bir süre sonra aslında karısının onu sevmediğini düşünebilir ve bu ilişkide ciddi sorunlara yol açabilir. Bu tarz örnekler bir sürü ilişkide var, maalesef ki bu tarz ilişkilerde iki taraf da çok iyi olsa bile de bir süre sonra ilişki bir yerde patlak veriyor ve sona eriyor. Başta verdiğim video örneğinin de sevgi dili uyuşmamasından kaynaklanan bir durum olabilmesi çok muhtemel. Ayrıca sevgi dilimiz sadece partnerlerimizle konuştuğumuz dil değildir, sevdiğimiz, değer verdiğimiz herkesle konuştuğumuz bir dildir. Bu ebeveynlerinizle, kardeşlerinizle, arkadaşlarınızla ve hatta öğretmeninizle bile konuştuğunuz bir dildir. Peki insanların sadece tek bir sevgi dili mi olur? Elbette sadece bir sevgi dilimiz olacak diye bir kaide yok, sadece öncelikli sevgi dillerimiz var. Mesela ben fiziksel temasa daha çok önem veriyorum ama bazen bir çiçekçinin önünden geçerken param varsa çiçek alıp sevdiğim birisine veriyorum, yani bir dili daha fazla konuşuyoruz diye diğer dilleri konuşamayız diye bir şart yok. Ve son olarak : karşınızdakinin sevgi dilini anlamaya özen gösterin. Eğer karşınızdakinin sevgi dilini anlarsanız onların sizi gerçekten sevip sevmediğini öğrenip hem olası anlaşmazlıkları önleyebilirsiniz hem de onlara kendilerini nasıl değerli hissettireceğinizi öğrenebilirsiniz. Çünkü sevgi sadece sözcüklerle ifade edilmez, davranışlarla da edilir. Hatta bazen davranışlar sözlerden çok daha içten olabilir. Can Yücel'in de söylediği gibi: “Bazen seni seviyorum diyemez insan, onun yerine; Dikkat et kendine, der Fazla yorma kendini, der Hava soğuk, sıkı giyin, der Hız yapma dikkatli git, der Gidince beni ara, der Geç yatma erken kalkacaksın, der Der der durur…" Kaynakçalar : https://www.youtube.com/watch?v=0_E_EdwpAOg&ab_channel=Psych2Go https://5lovelanguages.com/learn https://bloximages.newyork1.vip.townnews.com/theshorthorn.com/content/tncms/assets/v3/editorial/e/49/e4914234-6a48-11eb-b83b-932716b0e788/6021995ef3984.image.jpg?resize=1200%2C857
- Interview With Danny McMahon
We had an interview with the video editor and content creator Danny McMahon. I hope you enjoy reading... Can you tell us something about yourself? I'm Danny, I'm 22 years old, and I live in the UK. I'm obsessed with all the things related to filmmaking, social media and video editing. I graduated with a film degree last year but when it comes to editing and content creation, I'm self-taught. What inspires you? I'm inspired by everything! Movies, conversations, the world around us, but the most frequently; music. All of my videos stem from a song first and not the other way around. I usually dedicate time every day to listening to music and asking myself what it means to me. Once I know this, I can begin translating it into a video. What does cinematography mean to you? Cinematography is something I have known more about! As a younger student, I wanted to become a director of photography but as I learned more about the role I discovered I do not understand how to use cameras and lights. But over time, I learned enough to use lighting and composition to tell my story. Cinematography is the most important power in a filmmaker's tool kit for storytelling, right behind editing. What are the important factors in cinematography? In my eyes, the most important factors in cinematography are focal length, camera height and contrast. With those three decisions at the front of your mind, it'll force you to think how your shot is telling the story. Which camera do you use to make videos? I've recently started using the Sony ZV-E10 with the stock lens. For the rest of my content career,r I've just been shooting on an iPhone XS. Most of my gear is pretty cheap - I'm not the one to buy the new, flashy equipment. Limiting myself with my gear means I've learned ways of thinking outside the box. What is your favourite movie in terms of cinematography? I love the look of Amelie. And Into The Spider-Verse. The new Batman movie was stunning, too. What are your goals in life? I'd just love to make a comfortable living by creating my little movies, without having to do any client work. Maybe someday I may expand into some larger productions. Building my own production company founded for social media filmmakers would be great. What is your advice to people who want to start this job? My biggest advice is just to do it every day. No advice or tips will help you at the beginning more than just doing it yourself. Start something, complete it, stumble a bit, get up, create again, create again, create again. I feel like I improved my skill level by 100x in one year just by completing a new project every day. Not necessarily anything impressive or something I posted, but just a daily learning objective. Do that for a year and you'll become a creator you only imagined before. Thanks for the interview, Danny. And I wish him success in his new jobs. You can follow and support him by clicking this link.
- LUCİD DREAM: BERRAK RÜYA
RÜYA NEDİR? Öncelikle rüya, uykunun REM evresinde gerçekleşen işitsel ve görsel algıya bağlı duygular bütünüdür. Uyku esnasında vücudumuzun birçok fonksiyonu devre dışı kalır. Ancak beynimiz hala çalışmaya devam etmektedir. Rüyalar da bilinçaltımızda yer alan görüntülerin bir bütünüdür. Sigmand Freud rüyalarımızın, uyanıkken aklımızda bulunan düşüncelerin birebir yansıması olduğunu yani rüyalarımızda hayattaki tutkularımızı gördüğümüzü belirtir. Günümüzde de daha farklı fonksiyonların olduğuna dair görüşler vardır. Bilim insanları rüyaların sebeplerini nörolojik açıdan inceleme altına almışlardır. Bu incelemeye göre Allan Hobson ve Robert McCarley, rüyalarımıza sebep olan şeyin, beynimizde var olan rastgele elektriklenme olduğu sonucuna varmışlardır. Yapılan araştırmalara göre rüyanın birçok farklı türü vardır. Bu yazımda aralarından en ilgi çekici olanlarından bir tanesi, lucid rüyadan (bilinçli rüya) bahsedeceğim. Lucid dream (aklı başında/bilinçli rüya) görme, adından da anlaşılabileceği gibi rüyalarınızı bilinçli olarak gözlemleme ve kontrol etme becerisidir. Böylelikle kişi rüya içerisinde olduğunu bilir. Rüyayı gerçekten yaşıyormuş gibi çeşitli kararlar verebilir ve rüyasını yönlendirebilir. Ancak bir rüyanın "lucid rüya" olması için illa kişinin kontrolünde olmasına gerek yoktur. Lucid rüyayı tespit eden ilk kişi Frederick Van Eden'dir. İlk gördüğü bilinçli rüyayı arkadaşının ölümünden hemen sonra yapmıştır. Bu rüya türünü ilk kez tanımlayan ise parapsikolog Celia Green'dir. Peki rüya gören kişi nasıl oluyor da rüyada olduğunu fark ediyor? Günlük hayatta insanlar bulundukları yeri prekuneus adlı beyin bölgelerinin çalışmasıyla tespit ederler. Fakat REM uykusunda bu bölgelerin etkinliği susturulur. O zaman bu görevi üstlenen başka bir bölge mi var? Çok sayıda araştırma sonucuna göre rüyada gerçek olmayan uzuvlarımızı gerçek gibi algılıyoruz. İmgeler ve bunların içindeki yerler bilincimiz tarafından gerçek gibi algılanıyor. Bu sayede prekuneusu kullanmadan vücudumuzun rüya sahnesindeki yerini tespit edebiliyoruz. Herkes Lucid Rüya Görebilir Mi? Uzmanlar, herkesin bilinçli rüya görme potansiyeline sahip olduğunu belirtiyorlar. Ancak insanların çok küçük bir kesimi bunu düzenli olarak devam ettirebiliyor. Parkinson hastalığı gibi durumlarda kullanılan bazı ilaçlar da bu tür rüyalar görmeyi tetikleyebiliyor. Ayrıca uzmanların söylediğine göre herkes hayatında en azından bir kere de olsa bilinçli rüya görebiliyor. Lucid Dream (Bilinçli Rüya) Faydaları Araştırmalara göre bilinçli rüya gören kişilerin sıraladığı faydalar ise şu şekilde ilerliyor: Kronik olarak kabus görme durumunu iyileştiriyor. Gerçek hayatın zorluklarına karşı adapte olabilme yetisini geliştiriyor. Negatif deneyimleri ve travmaları duygusal olarak atlatma sürecinde yardımcı oluyor. Kişi kendi iç dünyası hatta bilinçaltı ile tanışabiliyor. Onu engelleyen negatif davranış ve düşünceleri engelleme yolunda adımlar atıyor. Bilinçli rüya sırasında üzerine gidilerek hayatı engelleyen fobiler aşılabiliyor. Kişi kendi öz yaratıcılığı ile tanışıyor. Tekrar edilerek geliştirilebilen birçok yetenek, bilinçli rüyalar sırasında pratik edilebiliyor. Bir hikayeye göre Alman bir öğrenci ortalama seviyede olduğu yüzme sporunda bilinçli rüyalarında tekrar ederek olimpiyat takımına girebilmiştir. Lucid Dream (Bilinçli Rüya) Zararları Her ne kadar heyecan verici gibi gözükse de bazen kişiye zararı da dokunabiliyor elbette. Bilinçli rüya hayal gücü gibi sınırsız, ucu bucağı olmayan, keşfedilmemiş bir dünyaya açıldığı için kişide psikolojik anlamda sorunlar yaratabiliyor. Özellikle zihinsel sağlık problemi (psikoz, dissosiyatif bozukluk, depresyon) yaşayan kişiler için lucid rüya sorun haline gelebiliyor. Kısaca yaratacağı sıkıntıları sıralayacak olursak; Uyku düzeninin bozulması Günlük hayattaki işlere adapte olamama Sürekli yorgun hissetme hali Kişinin kendini dünyadan soyutlaması Orada yaşanılan hayatı gerçekte yaşayamamanın verdiği agresiflik gibi pek çok olumsuz soruna yol açabiliyor. Perihan Yüksek Kaynakça: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0149763418303361 https://evrimagaci.org/lucid-dream-nedir-ne-degildir-ruyalarimizi-bilincli-olarak-kontrol-edebilir-miyiz-3325 https://remspace.net/files/phase_tr.pdf
- NEDİR ŞU RUSSELL'IN MEŞHUR BERBER PARADOKSU?
Bir paradoks düşünün, öyle ki Alman matematikçi Gottlob Frege’nin geliştirdiği matematiksel sisteme dile kolay 20 yılını verdiği eserini kelimenin tam anlamıyla baş aşağı eden bir paradoks. Nam-ı diğer Russel ya da Russel-Zermelo paradoksu. Russel paradoksu nasıl ortaya çıktı? Gelin öncelikle bu paradoksun çıkış yolculuğuna bir göz atalım. Esasında bu paradoks zamanında, tamamen rastlantısal bir şekilde İtalyan matematikçi Giuseppe Peano’nun asistanı Cesare Burali-Forti tarafından keşfedilmiş ancak öneminin farkına varılmaması sebebiyle göz ardı edilmiştir. Tam unutulmaya yüz tutmuşken farklı bir zaman ve mekan aralığında Russell, kendi eseri olan “Principia Mathematica” isimli kitabı yazmaya çalışırken Burali-Forti’den bağımsız bir şekilde bu paradoksu keşfederek büyük bir önem yüklemiş ve matematiğin özellikle de mantıksal veya küme-teorik paradokslarının mihenk taşlarından biri olarak kullanmıştır. Paradoksun Russell paradoksu olarak bilinmesinin temel sebebi de budur. Berber paradoksu nedir? Gelgelim berber paradoksunun anlamına. Her ne kadar matematiksel ifadelerle anlatılabilecek bir paradoks olsa da herkesin aklında bu paradoksun yer edinmesini sağlayan nihai anlatış, daha doğrusu Russell’ın Frege’ye yönelttiği mektuptaki problem bir berber problemidir. Problem şu şekildedir: Yasaların tuhaflıklarının sorgulanmadığı bir köyde herkesin tıraş olması gerekmektedir ve köyde yalnızca tek bir berber vardır. Yasa şu şekilde işler: “Kendini tıraş edebilenler kendini tıraş etmeli ve köyün berberi yalnızca kendini tıraş edemeyenleri tıraş etmeli.” Peki bu durumda berber kendini tıraş edebilir mi? Berber kendini tıraş edebiliyorsa kendisini tıraş etmemesi gerekir çünkü köyün berberi yalnızca kendini tıraş edemeyenleri tıraş edebilir. Eğer kendisini tıraş edemiyorsa da yine kendisini tıraş edebilmesi gerekir çünkü berber kendisini tıraş edemeyenleri tıraş etmekle yükümlüdür. Bu paradoksu paradoks yapan şey ise olaydaki kümenin primitif tanımıdır. “Kendini içermeyen kümeleri içeren kümeler” kavramı kendi başına bir paradoks oluşturamaz. Bunun sebebi küme tanımından istenmeyen veya sıkıntılı olarak adlandırılabilen kısımların atılabilmesidir, ancak kümenin primitif tanımı “Tanımlanabilen her grup kümedir.” olarak belirtilir. En üstte tırnak içerisinde bulunan grup tanımlanmıştır ve kümedir. Sadece tek şartta mantık hatası onu küme halinden çıkarır. Soru işaretlerini kaldıran yine Russel oldu! Sonrasında, bu sepeble çıkan düşünceler silsilesine neden olan berber paradoksunu ortadan kaldıransa yine “Tipler Kuramı” ile Bertrand Russell’ın ta kendisi olmuştur. Bu kuram ile Russell kümeleri derecelendirmiştir. Örnek verecek olursak: Üçüncü dereceden bir kümeyi tanımlamak için ancak ve ancak birinci ve ikinci dereceden bir küme kullanılabilir. Böylece en başta sözü edilen “tüm kümeler” olarak adlandırılan kavram da ortadan kaldırılmış olur. Bu kuramın ortaya atılmasıyla; uğruna canların feda edilmiş olduğu meşhur paradoks, yaratıcısının ellerinden son bulmuş olur.