Arama Sonuçları
"" için 149 öge bulundu
- ASTRAL SEYAHAT HAKKINDA HER ŞEY
Astral seyahat belki de çoğu kişinin yaşayıp farkına varamadığı ya da yaşamak isteyip detaylarını bilemediği şuuraltı bir durumdur. Astral seyahat, uyku ve uyanıklık arasında (halkın deyimiyle tavşan uykusu) gerçekleşen, bedenin canlı iken ruhun başka bir yere gitme eylemidir. Bu durum çoğu zaman insanların yanlış rüya yorumları ve uzun süreli takıntıları, zaafları ile ortaya çıksa da bazı yollarla planlanabileceği öngörülmektedir. Astral seyahatin gerçekleşeceği zaman dilimi yani yarı uyanıklık hali doğal olarak ortaya çıkabileceği gibi yoga ve meditasyonlarla da yaratılabilir. Bu süreçte bireyin göz bebeklerinde meydana gelen hareketler göz kapağı kapalı olsa da dışarıdan farkedilebilir. Bu durum bireyin rüya gördüğünü gösterir. Bireyler astral seyahat esnasında olayları beş duyu organlarında hissedermişcesine gerçekçi yaşadıklarını düşünseler de tamamıyla zihinlerini beş duyu organları gibi kullanabilir, zihinlerinden gelen yansımalarla olayları izleyebilir, yaşayabilirler. Lucid Dream Nedir? Lucid Dream, astral seyahatin ilk evresi olarak bilinir ve çok eskilere dayanır. Kişi bu durum esnasında rüya gördüğünün bilincinde olur ve rüyasını uyku esnasında da olsa kontrol edip olaylara kendi yön verebilir. Kontrol edilebildiği sürece mükemmel bir durum olsa da kontrolden çıktığında bireyi paranormal inanışlara hatta şizofreniye kadar sürükleyebilir. Astral Seyahate Nasıl Çıkılır? Astral seyahate çıkabilmenin en önemli şartı zihnin tamamen boş, sakin ve inançlı olmasıdır. Birey tamamen odaklanmadığı sürece astral seyahat mümkün değildir. Bu nedenle sessiz, sakin ve rahatsız olunmayacak bir ortamda bulunulmalıdır. Astral seyahat esnasında yaşayacağınız korku ve endişeyi önlemek için öncesinde iyice araştırma yapmalı, kendinizden ve yapmak istenilen şeyden emin olmalısınız aksi takdirde astral seyahate çıkmak zorlaşabilir. Şartları sağlayıp emin olduktan sonra gözler kapatılır ve karanlığa odaklanılır. Odaklanma bozulmadan bir gücün sizi karanlığa ve daha da yükseğe çektiğine inanılır. Sonrasında kalp atışınız hızlanabilir, vücudunuz terleyebilir ve içinizde büyük bir yük varmış gibi hissedebilirsiniz. Bunlar çok doğal etkilerdir ve asla odak bozulmamalıdır. Ardından odaklandığınız güç sizin seyahatinizin gerçekleşmesini sağlar ve görmek, duymak ve algılamak istediğiniz olayları zihninizin duyu organlarının önüne serer. Seyahatin uzunluğu genellikle sizin inanış ve odaklanış sürenizle bağlantılıdır. Astral seyahate çıkmanıza yardımcı olacağı iddia edilen sesler belirli platformlarda yayınlansa da bununla ilgili sunulmuş resmi bir araştırma konusu bulunmamaktadır. Astral seyahat önemli bir psikolojik olaydır. Ciddiye alınmalı ve iyice araştırılıp yapılmalıdır. Çevrenizden aldığınız güçle değil kendi isteğimiz ve kendi gücünüzle yapmalısınız. Aksi takdirde tüm uğraşlara rağmen sonuç alamamak kaçınılmaz bir sondur.
- IŞIK ALERJİSİ Mİ? YOK ARTIK!
Küçük yaşlarımdan beri sabah uyandığımda ya da gün içinde herhangi bir zamanda sürekli hapşırıyorum. Öyle normal bir iki tane hapşırma da değil, resmen hapşırık krizi... Ne zaman hapşırmaya başlasam babam saymaya başlar 1,2,3… 6,7… 10,11… Şimdi abarttığımı düşüneceksiniz ama gerçekten 10-15 defa hapşırdığım zamanlar oluyor. Hatta bazen kendimle yarışa girip önceki rekorumu kırmaya çalıştığım bile oluyor. Bu kadar hapşırınca nedenini sorgulamamak elde değil tabii. Çünkü bir insanın bu kadar hapşırması normal bir şey değildir elbet. Bir gün göz kaşıntısı şikâyeti ile doktora gitmiştim ve doktor bana bahar alerjim olduğunu söylemişti. Böylece benim bu hapşırıklarımın nedeni kesin olarak ortaya çıkmıştı ya da sadece bir süreliğine… Bahar aylarındaki rengârenk çiçeklerin polenlerinden etkilendiğimi ve onlar yüzünden bu kadar hapşırdığımı düşünmeye başlamıştık ailecek. Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovalayıp gitti ve nihayet bahar ayları bitti. Yapraklar dökülmüş, çiçekler solmuştu. Ortalıkta polenlerden eser kalmamıştı ama hâlâ hapşırık krizlerim devam ediyordu. Bu da benim hapşırığımı tetikleyen şeyin polenler olmadığını göstermişti. Peki ya neydi bu krizlerin sebebi? Acaba sadece bahara değil de 4 mevsime karşı alerjim mi var? Diye düşünür dururdum bu günlere kadar. Taa ki internette dolaşırken o videoya denk gelene kadar. Videodan kısaca bahsedeyim; bir bebeğin annesi sabah perdeyi açar açmaz bebeğinin hapşırmaya başladığını söylüyor ve bunu kayıt altına alıyor. İnternette paylaşılan bu video çok ilgimi çekmişti ve ben de yorumlarını okumaya karar verdim. İşte o ilk yorum yıllardır sorduğum bu sorunun cevabıydı. Yorumu okur okumaz araştırmalara başladım ve bu konu hakkında bilgi topladım. Gelin sizlere bu hapşırık krizlerimin nedenini anlatayım. ACHOO SENDROMU (IŞIK ALERJİSİ) NEDİR? Tıp literatüründe “ACHOO Sendromu” olarak geçen bu hastalık, halk arasında “Işık Alerjisi” olarak bilinir. ACHOO Sendromu olan bireyler çoğunlukla 430 nanometre boyundaki ışık dalgalarının bulunduğu ortamlarda hapşırmaya başlar. Bu değer bulutsuz bir gündeki ışık dalgalarının boyu ile hemen hemen aynıdır. Bu yüzden “Güneş Alerjisi” gibi isimler ile de adlandıranlar bulunur. Bazı araştırma sonuçları, dünya nüfusunun %17-35’inin ACHOO Sendromuna sahip olduğunu gösteriyor. Bu sendroma sahip olan ve olmayan bireylerin DNA’ larının incelenmesi sonucunda sendroma sahip olan bireylerdeki ilgili nükleotid “C” iken diğer bireylerde bu nükleotidin “T” olduğu görüldü. Bireylerin bu sendroma sahip olmasının asıl nedeninin bu olduğu biliniyor. Karanlık bir yerden parlak ışık bulunan bir alana geçince oluşan bu hapşırmalara neden olan ACHOO Sendromunun otozomal baskın olarak taşındığını ve ebeveynlerden birinin bu sendroma sahip olması sonucu, doğacak çocukların da bu sendroma sahip olma olasılığının %50 olduğu biliniyor. Bu alerjiden ilk defa 1635 yılında “Sylva Syvlarum” isimli kitapta bahsedilmiştir. Kitabın yazarı Francis BACON kitabında şöyle bir cümleye yer vermiştir: “Işığın etkisi ile beyinden kaynaklanan sıvı gözlere dolar ve oradan da buruna akar.” Hapşırıkların nedeni için günümüzde en iyi olarak kabul edilen kuram şu şekildedir: En büyük kafa sinirimiz olan “nervus trigeminus (trigeminal siniri)” yüzümüzden aldığı tüm uyarıları beyne taşır. 3 dalı bulunan bu sinirin dallarından bir tanesi (V1- Oftalmik Dal) gözlerden gelen uyarıları, bir tanesi ise (V2- Maksiller Dal) burundan gelen uyarıları iletir. Parlak ışık sonucu oftalmik dalın uyarılması, maksiler dalın da uyarılabilirliğini arttırdığından dolayı gıdıklanma sonucu hapşırıklar oluşur. HAPŞIRMAK ZARARLI MIDIR? Hapşırık, gözyaşı ve sinüs kanallarını açar. Akciğerlerde bulunan havayı boşaltır ve zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırır, ciğerlere yeni hava dolmasını sağlar. Hapşırmanın bunun gibi birçok yararı bulunur. Ancak Achoo Sendromu sahibi bireylerin hapşırma sayısı bazen 10-15 olduğu bazen de 20’yi geçtiği için zararlı duruma gelmektedir. Çünkü hapşırık sonucu oluşan yüksek basınç göz damarlarını çatlatabilir, kulak zarlarına zarar verebilir ve kalp atışını durdurabilir. Ayrıca hapşırmanın engellenmesi, tutulması beyin kanamasına yol açabilir.
- Hand Guide for Chemistry to Increase Your School Grade!
We constantly study to get satisfactory grades. In spite of this fact, there are some subjects that we collectively are not fond of… Chemistry is one of those subjects that most people can't reach the best grades. So let’s dig into this a bit… Here is the guide for chemistry! There are 2 types of matter: pure substance and mixture. Pure substances are divided into 2 categories: Elements and Compounds Elements are substances made up of the same atoms and cannot be divided into simpler Compounds are substances made up of 2 or more elements chemically combined together. Mixture is a physical combination of 2 or more pure substances. Homogeneous mixtures Heterogeneous mixtures These substances can be in 3 different states: solid, liquid, and gas. Physical changes: Solid to Liquid is called melting Liquid to Gas is called evaporation or boiling Solid to Gas is called sublimation Gas to Liquid is called condensation Liquid to Solid is called freezing Gas to Solid is called deposition The movement of gases and liquids is explained in “Kinetic Theory of matter”. Diffusion is evidence for this theory. The molecules with a smaller molecular mass diffuse faster. Solution is a mixture formed when a solute is dissolved in a solvent. A saturated solution is a solution with the maximum concentration of solute dissolved in a solvent. As temperature and pressure increase, solids become more soluble. As temperature increases, gases become less soluble but as pressure increases, gases become more soluble. Brownian Motion is the random motions of grains and the collision of air molecules. To obtain a soluble solid, use simple distillation To obtain nitrogen from air or water from ethanol or any two miscible liquids use fractional distillation To obtain dyes, amino acids, or paints, use chromatography Rf value is the distance moved by solvent divided by the distance moved by solute Mass number is the total number of protons and neutrons in a nucleus of an atom. Proton number is the number of protons in the nucleus. Chemical properties are determined by electrons in the outer shell Isotopes are atoms of the same element with the same number of protons but a different number of neutrons. Relative atomic mass (Ar) is the average weight of an atom of an element compared to Carbon-12 Additionally, Alkali Metals are stored in oil containers because they vigorously react with water. The lattice structure is the arrangement of atoms in space for ionic molecules. The arrangement is regular and repeating. Macro molecules are giant covalent structures with lattice structures. Diamond has no weak intermolecular forces. It is used for cutting tools and jewelry. Each carbon atom bonds to 4 carbon atoms. Graphite has free, mobile electrons between layers. Each carbon atom bonds to 3 other carbon atoms. Silicon 4 oxide is known as sand or quartz. Each oxygen atom bonds with 2 silicon atoms and each silicon atom bonds with 4 oxygen atoms. It has very strong covalent bonds but no intermolecular forces. It is very hard and has a high melting/boiling point. It is insoluble and cannot conduct electricity. (SO2) The metallic structure is the attraction between freely moving, mobile, delocalized electrons and positive metal ions. Metals have high melting/boiling points because A lot of energy is required to break the strong metallic bonds. Metals conduct electricity because The free electrons in metallic structures can move through and electrons entering from one end can cause a delocalized electron to displace itself. Metals are malleable/ductile because Layers of positive ions can slide over each other without breaking so they are flexible. Covalent structures are formed when pairs of shared electrons from non-metals make a full shell of electrons. Reactivity series is the order of metals to react and can be remembered with this list, Please Stop Calling Me A Careless Zebra Instead Try Learning How Copper Saves Gold which is the list for Potassium, Sodium, Calcium, Magnesium, Aluminium, Carbon, Zinc, Iron, Tin, Lead, Hydrogen, Copper, Silver, and Gold Extraction of aluminum can be made by passing an electrical current through the solution of bauxite ore which is dissolved in molten cryolite. Cryolite reduces the melting point of aluminum to save energy. Bauxite is purified in this reaction. In cathode, this reaction occurs: Al+ +e- → Al which shows that reduction is present. In anode, this reaction occurs 2O→O2 + 4E- which shows that oxidation is present Aluminum is used in aircraft bodies because it has a low density and is a strong matter. To obtain energy, complete combustion, incomplete combustion, or fuel cell can be used. Complete combustion equation, CxHy + O2→ H2O + CO2 Incomplete combustion occurs when insufficient oxygen is used to burn something, the equation is CxHy + O2→ H2O + CO Hydrogen fuel cell equation, 2H2 + O2→2H2O. It is a good way because it is quiet, clean, and produces more energy. It may be bad because high pressure is needed, requires expensive raw materials, and is affected by low temperatures. Effects of using a catalyst in a reaction are, Lowers the activation energy Increases the rate of reaction More collision will have enough energy to react Equilibrium requires constant concentration and the same reaction rates on both sides. Additionally, transition elements have 3 properties, Forms colored compounds Has variable oxidation states Used as catalysts Acids are proton/H+ ion donors that turn red in the methyl orange indicator. Bases/Alkalis are proton/H+ ion receivers that turn yellow in the methyl orange indicator. Acids will produce Hydrogen and a salt when combined with a metal Water and a salt when combined with a base Carbon dioxide, water, and a salt when combined with a metal carbonate Strong acids are differently defined, they are known to dissociate fully when combined with water. Metals will produce basic oxides or hydroxides while nonmetals produce acidic oxides. And transition elements produce (Al2O3, ZnO) amphoteric oxides/hydroxides. If the amount of nonmetals that reacted with oxygen is equal, the compound (eg. CO, NO, N2O) is usually neutral oxide. Sodium hydroxide (NaOH) is used in detergents or washing products. To produce insoluble salts, use these steps Add them and stir to mix Filtrate to obtain the residue Wash the residue with water Let the residue evaporate or dry between two filter papers. Some elements give different colors when combined with ammonia or Sodium hydroxide Aluminum gives a white color Calcium gives a pale white color Chromium gives a green color Copper gives a light blue color Iron 2 gives a green color while Iron 3 gives a red-brown color Zinc gives a white color Ammonium won’t react with ammonia solution, it reacts with Sodium hydroxide. The flame test can be used to identify some cations Lithium gives red flames Sodium gives yellow flames Potassium gives lilac flames Magnesium is colorless Copper gives green flames Calcium gives orange flames First two elements of halogens (Fluorine and Chlorine) are gas in nature, the middle element (Bromine) is liquid and the last two elements (Iodine and Astatine) are solid/dust. Group 1 metals have a shiny surface and vigorously react with water but are found in nature with oxidized surfaces. Group 7 non-metals are poisonous and found as diatomic molecules in nature. Except for Astatine Melting/Boiling points increase as you go down the group. They have different colors. Fluorine is green and chlorine is pale green Bromine is red-brown like a brick but forms a brown gas Iodine is black and makes a purple gas when sublimates Astatine has a dark black color. Water is first filtered against large insoluble impurities then chlorinated and treated for soluble impurities and bacteria. Hydrogen is obtained from fossil fuels Nitrogen is obtained from air Sulphur is obtained from petroleum Oxygen is obtained from electrolysis of water or air Zinc is obtained from pyrite Aluminium is obtained from bauxite Iron is obtained from hematite. Fresh air has 78% of nitrogen, 21% of oxygen and 1% of argon/noble gases Oxygen and water causes rusting. This can be prevented by greasing with oil or painting with plastic. Only steel and iron can rust, so other metals are having corrosion. Fertilisers must have nitrogen, phosphate and potassium. Alkalis are good fertilisers but if acid rains make the water too acidic, it can be poisonous. Ammonia can be used to make fertilisers. The Haber Process occurs to get ammonia. First hydrogen and nitrogen are pumped. Gases are compressed then. The equation is N2+3H2→2NH3. Unreacted gases are passed through cooling tanks. It starts again Iron catalyst beds are used 450 degrees temperature is used 200 atm pressure is used N2+3H2→2NH3 The Contact Process is used to produce sulphuric acid. Firstly, sulphur is oxidised with oxygen. S+O2→SO2. Then 2 moles of this are oxidised with oxygen again. 2SO2+O2→2SO3. Then sulphuric acid is added to produce oleum. SO3+H2SO4→H2SO7. Lastly water is added. H2SO7+H2O→2H2SO4 Vanadium (V) Oxide catalyst is used 450 degrees temperature is used 2 atm pressure is used 2SO2+O2→2SO3 Thermal decomposition is breaking down substances into its components by the act of heat. Limestone is heated to obtain quicklime ( and carbon dioxide. CaCO3→CaO+CO2 Quicklime is not extinguished so we put water on it. CaO+H2O→Ca(OH)2. So its slaked lime We put slurry slaked lime and carbon dioxide together to obtain limestone, so slaked lime is carbonated. Ca(OH)2+CO2→CaCO3.
- Solan Sümbül
Apollon’u hepimiz tanıyoruz. Yunan mitolojisinde güneş, sanat, şiir, şifa, kehanet, ışık, müzik ve ateşin tanrısı... Fark edebileceğiniz üzere çok fazla farklı uzmanlık alanı bulunmakta. Aynı şekilde, kişilik olarak da kendisi aşırı renklidir! Ancak o renkler, daha sonra bir sümbül gibi soldu… Hyacinthus; bakanı aşık eden, tatlı ve genç bir erkekti. Genelde Sparta kralının oğlu olarak bilinir. Ancak Kral Oebalus mu yoksa Kral Amyclus mu bilinmez. Ayrıca farklı kaynaklarda doğa perilerinin çocuğu olduğu bildirilir. Güzelliğinden dolayı 4 erkek onun için yarışmıştır: Apollon, Zephyros (Batı rüzgarları tanrısı), Boreas (Kuzey rüzgarları tanrısı) ve son olarak ölümlü bir insan olan Thamyris*. 4 erkeğin arasından Apollon’u seçen Hyacinthus, seçimiyle tüm Dünyayı sarsmıştır bir bakıma. Çünkü Apollon artık resmen yemeyi içmeyi kesip onunla ilgilenmektedir. Apollon, Deifi şehrindeki tapınağı terk edip Hyacinthus’un yanında, Eurotas nehrinin kenarında gecesini gündüzünü geçirir. Aynı şekilde Apollon, Hyacinthus’a kendi kutsal topraklarının her bi karışını, kuğuların çektiği iki tekerlekli arabalarla gezdirir. Bu bir yaşam biçimi haline gelmiştir artık onlar için… Okçuluğun ince becerilerini öğretmeyi, lir çalmayı, ustaca şiir yazmayı ve ilahi güçleri öğretmek Apollon’un boynunun borcu olmuştur artık. Öyle derinden seviyordu ki ölümlü güzeli… Hatta çoğu kaynağın belirttiği üzere Apollon tanrısal yaşamından vazgeçip onunla yaşamayı arzulamaktadır. Bu aşk hikayesi giderek daha da alevlenirken kötü şans sonunda iki aşığı vuracaktır. Günlerden bir gün bir Akdeniz klasiği olan disk fırlatma oynamaya karar verirler. Sırayla birbirlerine diski fırlatıp yakalarlar. Bir randevuda yapılabilecek her şeyi çoktan yapmışlardı zaten: güneşin batışını izlemek, birlikte şehirde gezmek, oyunlar oynamak… Ancak işler daha sonra değişir. Bu sefer diski fırlatma sırası Apollon’a gelir. Aşkından dolayı aklı bir karış havada olan Apollon, ilahi gücünü kontrol edemez ve disk birkaç mil uzağa hızla uçar. Diskin peşinden koşan Hyacinthus’u soğukkanlı bir intikam planı beklemektedir. Hyacinthus’un reddettiği Batı Rüzgarları tanrısı Zephyrus öyle kuvvetli bir rüzgar gönderir ki, disk aşırı yüksek bir hızla geri dönüp Hyacinthus’a doğru uçar. Zavallı Hyacinthus ilahi hızdaki diski tutmaya çalışsa da başarısız olur ve disk ona çarptığında ölümlü güzeli hayatını kaybeder… Apollon bunun ardından müzikleri ve liri sayesinde onu hep anımsayacağına dair kutsal bir yemin eder. Sevdiğine son bir kez bakıp akan kanlarından güzel bir çiçek yaratır: Sümbül. Yapraklarına da ağıt olarak “al al” -kişi bu ifadeyi hüznünü belirtirken kullanır- yazmaya karar verir, *Thamyris, başka bir erkeği seven ilk erkek olarak kayıtlara geçtiği için Dünya tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Hyacinthus’tan önce de Apollon’a aşık olmuş ve ona şarkılar yazıp tekliflerde bulunmuştur. Apollon onun tekliflerini kabul etmeyince bir müzisyen olarak onu etkilemek istemiş ve “9 ilham perisi”ne sanat alanında meydan okumuştur. Tahmin edebileceğiniz üzere bu meydan okuma, Thamyris’in yenilgisiyle sonuçlanmıştır. *Güneşin batışını izlemek Antik Yunan’da birçok anlama gelebilir, özellikle Güneş’i sembol eden tanrı Apollon işin içine girdiğinde... Apollon, gün içinde Güneşin doğup batmasını sağlayan arabayı sürmektedir. Bu arabada birkaç kutsal “Pegasus” atı çeker. Ek olarak, Güneş arabasını ilk başta Güneş titanı olarak bilinen “Helios” çekmektedir. Daha sonra titan dönemi Kronos’un parçalanıp Tartarus’a atılması ile kapanınca Helios, Güneş tahtını Apollon’a terk edip Güneş arabasını ona devrederek inzivaya çekilir. Güneşin batışı ile Apollon her gün akşam saatlerinde yerini kardeşi Ay tanrıçası Artemis’e devreder. Artemis ise her gece kutsal hayvanı olan geyiklerin çektiği arabasını sürüp Ay’ı çekmektedir.
- Cehaletten Doğan Öz Güven: Dunning-Kruger Sendromu
Bugün hepimizin yakından tanıdığı ve günümüzde birçok kişide bulunan bir sendromdan bahsedeceğim. Dunning-Kruger Sendromu, bizim bildiğimiz haliyle cahil cesareti. Dunning-Kruger Sendromu Nedir? Dunning Kruger Sendromu, kişinin kendi yeteneklerini ve bilgilerini abartmasıyla oluşan bilişsel bir ön yargıdır. Algılamada yanlılık olarak tanımlanan psikolojik sendrom, kişinin sosyal ilişkilerini oldukça kötü etkilemektedir. Dunning-Kruger Sendromu'nun Ortaya Çıkış Süreci 1999 yılında Cornell Üniversitesi'nde görevli olan ve sendroma ismini veren David Dunning ile Justin Kruger adlı 2 psikoloğun karşılaştıkları bir ceza dosyasını incelemeleri ile ortaya çıkmıştır. 1995 yılında Arthur Wheeler isimli bir adam, yüzünde maske olmadan 2 banka soygunu yapmıştı. Polisler kamera kayıtlarını inceledikten birkaç saat sonra Wheeler'ın evine operasyon düzenledi. Wheeler başta suçlamaları kabul etmese de kamera kaydı olduğunu duyunca şaşırdı. Soygundan önce yüzüne sürdüğü limonlu suyun görünmez bir mürekkep olduğunu ve bunun için kamerada yüzünün görünmesinin mümkün olmadığını iddia eden Wheeler, gerçeklikten uzak bir önyargıya inanıyordu. Dunning ve Kruger ikilisi "Niteliksiz ve Farkında Olmama: Kişinin Kendi Yetersizliğini Tanımadaki Zorluklar Nasıl Şişirilmiş Öz Değerlendirmelere Yol Açıyor?" adlı çalışmalarında bu durumu incelediler. Dunning ve Kruger ikilisinin yürüttüğü çalışma kapsamında 45 öğrenciye bir test çözdürüldü. Öğrencilerin akademik seviyesi olabildiğince birbirinden farklı tutuldu ve testteki sorular genel olarak öğrencilerin uzmanlık alanlarından değildi. Yapılan testin ardından öğrencilerden testteki başarı yüzdelerini tahmin etmeleri istendi. Testten en yüksek sonucu almayı bekleyen kişiler, testin yalnızca %10'una doğru cevap verebilmişlerdi. Testten en yüksek sonucu alan ve %90'ını doğru cevaplayanlarsa sadece %70'ini doğru yanıtlayabildiğini düşünen kimselerdi. İkilinin çalışması sonucu elde edilen veri, kişi yüzeysel bilgiye sahip olduğu konu hakkında daha net cevaplar verdiği ve kendisinin konu hakkında uzman olduğunu iddia etmesiydi. Kulaktan dolma bilgilerle hareket eden bu kişiler, çok hızlı dolduruşa gelirler ve sorgulayıcı değillerdir. Kendilerini olduklarından daha donanımlı gördüklerinden çevrelerindeki insanlardan aldığı yorumları önemli görmezler. Kişi, detayları öğrenmeye başladığı süreçte aslında bilgisinin ne kadar az olduğunu fark etmeye başlar ve bir aydınlanma yaşar. Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olduğunda bile derinlere inmediğini düşünür, bilgisini ortalama ve sıradan bulur. Bunun nedeni bilginin sonsuzluğunu fark etmiş olmasıdır. Bu sayede kendini geliştirmek için daha çok sebep bulmaya başlar. Sendrom Belirtileri Nelerdir? Konu hakkındaki bilgisizliklerinin farkında olmazlar. Konuyla ilgili bilgili kişileri küçümserler. Her işi yapabileceklerini iddia ederler. Eğitimi değersiz görürler. Kendilerinin büyük başarıları olmamasına rağmen çevrelerindeki insanların başarılarıyla alay ederler. Başarısız olduklarını ya da bilmediklerini asla söylemezler ve başarısızlıklarını gizlemek isterler. Her şeyi yapmak için öne atılırlar ancak devam ettirmez, yarıda bırakırlar. Tanı ve Tedavi Süreci Nasıldır? Dunning-Kruger Sendromu'nun tanısı, psikologlar ile yapılan görüşme ve uygulanan test sonucu konulur. Sendromun belirtileri kişiden kişiye değişim gösterdiğinden bir uzman ile görüşülüp karar verilmesi gerekir. Tanı konduktan sonra belirli aralıklarla terapi yapılarak tedaviye başlanır ancak psikolojik bir sendrom olmasının da etkisiyle belirli bir tedavisi yoktur. Uzman psikologlar tarafından kişiye özel olarak tedaviler uygulanır, dolayısıyla tedavinin süresi hakkında da net bir bilgi verilemez. Tedavi olunmaması halinde ise kişi sosyal hayatında arkadaşlarıyla ve ailesiyle problemler yaşamaya başlar. Kendisinin çevresindeki insanlardan daha yetenekli ve bilgili olduğunu düşündüğünden bunu dile getirmekten çekinmezler. Toplumdan tepki gördüklerinde ise yaptıkları şeyin farkına varmazlar. Bunun yerine insanların kendisini kıskandığını söylemeyi tercih eder ve buna inanmaya başlarlar.
- Seni Unutmayacağız - Beta Berk Bayındır
Rap dünyasının çok sevilen ismi Beta Berk Bayındır, 9 Eylül 1989 İstanbul doğumlu ve başak burcudur. Asıl adı Berk Bayındır olan Beta küçük yaşlardan beri sanatla ilgileniyordu ve 1998 yılında ilk kayıtlarını almıştır. 2004 yılında ilk underground albümü olan 'A2BT'yi' piyasaya sürmüştür. 2005 yılında ise 2. albümü olan Cümle Alem'den 250, Çürük Yarınlar'ı müzik severlere ve hayranlarına sunmuştur. 2008'de Pişti albümü ile asıl çıkışını gerçekleştirmiş ve ardından Beton, Dokuz, Bu İşte Bir Terslik Var albümlerini hayranlarına sunmuştur. İlk sahne performansını ise 2005 yılında May Fest ve Khas Fest'te gerçekleştirmiştir. 2006 senesinde Batuğ ile birlikte Antisistem isimli grubu kurmuş, Manik Depresif isimli albümü hazırlamış aynı yıl gruba Deniz Gürzumar dahil olmuş ve Sistem Yalakaları isimli albümü çıkarmıştır. 2007’de Olympos Production bünyesine dahil olarak Hesap Mı? ve Deşifre isimli albümlere imzasını atmıştır. 2009 yılından bu yana Türkiye'de 40'ın üzerinde ile gitti ve sayısız konser vermiştir. Ayrıca Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümünde oyunculuk eğitimi alan Beta, Krem ve Paramparça dizilerinde oynamıştır. 2010 senesinde Fox Tv ekranlarında Osmantan Erkır TV programında yaratmış olduğu karakterler ile skeçler hazırlamıştır. Son olarak Şanışer'in liderliğini yaptığı Susamam eserinde "Merhaba Türkiye! Bende var hürriyet! Yaşamaya çalışıyoruz has bel kader gitmeden katakulliye! Ekrana süs diye çıkan şarlatan hep fanatik biri. Fesatlık kötü niyet salgın gibi eder daha manipüle!" sözleriyle yer alan ve tüm Türkiye'nin kalbine girmiş olan Beta, bugün 8 kattan düşerek hayatını kaybetti. Seni dinliyoruz Beta. Seni düşünüyoruz Beta. Seni seviyoruz Beta. Seni ve anlatmaya çalıştığın şeyleri unutmayacağız Beta...
- National Sovereignty and Children's Day
23 April National Sovereignty and Children's Day, one of the most important holidays in Türkiye, started to be celebrated with the establishment of the Turkish Grand National Assembly in 1920. Let's take a look at the history of this special day. This holiday was first celebrated on November 1, 1922 when the sultanate was abolished by Mustafa Kemal Atatürk and the sovereignty was given to the people from the sultan. It started to be celebrated with its current name in 1981. So what was the reason for this day being given to children? For the great leader Atatürk, children are the future of the nation and country. He dedicated this day to the children of the country to emphasize that they are the future of the new nation and entrusted in the hands of the youth the protection of this sovereignty and independence. Hitherto no leader had ever gifted such an important holiday to children. He made his mark in the history of the world as a true leader. This shows how a great leader Atatürk was. Celebrations April 23 celebrations are celebrated in every primary school in Türkiye with various games and performances. Celebration preparations begin two or three months beforehand. The celebrations are so fun that even after years, you remember that day until the song of the show you prepared. And also every few years, children from all over the world put on performances in Türkiye. Who is celebrating? The festival, the first of which was attended only by the USSR, Iraq, Italy, Romania and Bulgaria, is held today with the participation of children from approximately 50 countries including Austria, Bulgaria, Hungary, Singapore, Belgium, Italy, Russia, Germany, Turkish Republic of North Cyprus, Israel, Romania, Serbia, Montenegro, French, Swiss, Spain, Lithuania, Netherlands, Slovenia, England, Cuba, Ukraine, China, Chile, Kazakhstan, Turkmenistan, Uzbekistan, Azerbaijan, Nigeria, Luxembourg, Croatia, Kosovo, Poland, Canada, Czech Republic, Georgia, Yakutia, and the USA. Endless thanks to Atatürk for such a meaningful and important day. “Little ladies, little gentlemen, You are all the roses, the stars and the sparkling joy of our future, the ones who will elevate the nation. Always be aware of your value and significance! And work hard... We have great expectations from you.” Mustafa Kemal ATATÜRK
- Neoliberalism and Its Impacts on Society
What is Neoliberalism and when was it born? Neoliberalism is a political ideology based on the economy that emerged in the 1970s. Neoliberal thought aims to minimize the intervention of the state in the market while aiming to provide all kinds of opportunities to private capital with the theory of deregulation. With the collapse of the Keynesian economic model, it found application in the world in the 1970s. During those years, an inextricable economic situation was seen in many countries. Hayek and Friedman planted the seeds of neoliberalism in the world. As a result of the Great Depression in 1929, Keynesian economic policies came into play and the welfare state was formed. The welfare state became regulated in many areas of society, and in short, "re-distribution" mechanisms were in question. Behind the historical emergence of neoliberalism is the critique of the state's organization and existence in society. This criticism has two pillars: First, the system will hinder free life (a political emphasis); second, the system cannot ensure efficiency (an economic emphasis). The starting point of the relationship between the state and society after the 1970s is the acceptance of the individual as a homo economicus. In other words, in neoliberalism, individuals are driven by economic incentives. On the way to neoliberalism, people have become economic subjects and not individuals with rights. With this ideology, the administration of states has completely changed. In the last thirty years; education, health, the environment and even the individual with a cost-benefit logic has entered our lives. The basic philosophy of neo-liberal understanding can be summarized as: Glorifying the market, Prioritizing individual interest over public benefit, Making the labor market flexible against capital power, Reducing labor costs. By minimizing the state, the following basic principles of neo-liberal policies (which are served through international economic, financial, and political institutions) come to the fore: Privatization of public enterprises Ending central government regulations in the economy Liberalization of trade and industry Taking 'monetary' measures against inflation at the expense of increasing inequality Ensuring strict control over the organized (unionized) workforce Reducing public spending, especially social spending and investment Reduction of the state's field of activity and personnel Removal of controls on global financial flows for the development of international markets Reduction of taxes So what has been the harm of neoliberal ideology? With neoliberalism, the way for fast and easy movement of hot money between countries, which completely excludes people and labor and focuses only on economic efficiency, has opened. By imposing the privatization of public assets, regardless of the qualifications of individuals or institutions, foreign capital was allowed to own and control sectors such as energy, banking, telecommunications, security, transportation, and vital natural resources. By restricting the workers' right to unionize, unemployment rates increased to unprecedented levels with layoffs. Agricultural lands were destroyed and the import regime was adopted, resulting in countries facing food and nutrition problems with the risk of possible famine crises. With these policies, austerity and privatization programs were implemented to make capital markets illegal, free trade was opened by removing price controls, and the productive class was left at the mercy of capital by reducing the effects of governments on the economy. Many reasons such as the increasing welfare gap between social classes, income inequalities, increasing poverty and interest rates, erosion in job security, dissolution of the organization, and the increase in the level of unregistered employment have increased the discontent in social segments. Instead of a political ideology based on freedom and the importance of freedom, a system that strongly supports free markets, advocates for the unequal distribution of wealth, property, and natural resources instead of developing the democratic process and welfare state, is one step closer to the end in every crisis. With neo-liberal policies, nations' rights to determine their own destiny have been taken away. The system, whose only goal is economic efficiency, has actually collapsed a long time ago due to its anti-democratic, exploitative and social injustices by promoting globalization that impoverishes countries. Finally, the world saw once again with the COVID-19 pandemic that there would be no economy without people. In 2020, neoliberalism could no longer hide the harm done to humanity. This time, it also revealed its misery with its collapse. References https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/361178 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5688676/ https://www.theguardian.com/news/2017/nov/14/the-fatal-flaw-of-neoliberalism-its-bad-economics https://blogs.lse.ac.uk/politicsandpolicy/the-dark-side-of-economic-freedom/ https://en.wikipedia.org/wiki/Neoliberalism
- Elon Musk'ın Bir Günü
Bu tatil sürecinde yaşantımı yavaş yavaş değiştirmeye karar verdim. Sabah erken saatlerde, 6-7 sularında, alarmım çalıyor her sabah. Kalkıyorum, kahve ile uğraşmadan ödev yapmaya başlıyorum. Bu sabah da aynı şey oldu, diğer günlerden farkı ise bugün matematik çalışıyor olmamdı.Hepimiz biliriz ki matematiğin olduğu yerde sorunlar baş gösterir. Sorun canımın sıkılmasıydı,ben de internette gezinmeye başladım sonuç olarak. Öylesine baktığım haberlerde yine onu gördüm: Elon Musk. Kripto bilmem neler ile ilgili bir haberdi, tabi benim de çok bilgim yok bu konularda. Aslına bakarsak Elon'dan da pek haz etmiyorum çeşitli sebeplerden. Bu yüzden empati yapmaya karar verdim. Kendimi onun yerine koyarak onun hayatında bir gün nasıl olur diye düşündüm. Uyandığım gibi ışıkları açtım ve günüme başladım. Birinci kalite avokadomu yerken bir yandan da haberleri dinliyordum. Los Angeles’taki son model, masraflı mı masraflı sarayımdan açlıktan ölen insanlar için dua ettim. Öğleye yakın ise düşünmeye başladım. İnsanları, doğadan ve kültürlerinden ne yapıp ne edip koparmalıydım. Evet evet, bunu yapacağım. Zaten geçen senelerde insanların beynine etik dışı çipler taktırmayı öne sürmüştüm. Aynı şekilde geleneksel, ata yadigarı isimlerden koparıp robot numaraları vermeyi tavsiye etmiştim, hatta buna oğlumun ismini X Æ A-Xii koyarak öncülük etmiştim. Ayrıca yerli halkların kültürleri ile dalga geçerek hedefime bir adım daha yaklaştım. Sonuçta tarih boyunca insanlar, kültürlerini övüp yaşatan kişiler yerine onlarla dalga geçen kişileri lider olarak kabul etmiştir değil mi? Bu yüzden sıradaki hamlem, gezegenimizi yeşertip kirliliklerden arındırarak tekrar canlandırmak yerine insanları memleketlerinden çok uzaklara, uzaya götürmek olacaktı. Düşüncelerimi, yeni kurduğum şirketin -SpaceX- araştırmacıları ile konferans esnasında paylaşıp onları da ikna edeceğim. Ne de olsa Dünya’ya yatırım yapmaya ne gerek var, annemizin karnından roketle doğduk (!) değil mi? Öğleden sonra pek çalışmadım. Çok yoğun bir tempom olduğunu söylüyorum insanlara ancak pek de öyle değil. Sizin için çalışan binlerce kişi varken siz neden 11 saat çalışasınız ki? Ne de olsa onlar, işçi haklarına sahip olmamalarına ve hatta basit insan haklarını ihlal etmeme rağmen hala benim şirketimdeler. Şundan eminim ki, kölelerim varmış gibi davrandığım halde istifa etmiyorlarsa pek de sorun etmiyorlar! Konuya geri dönecek olursak akşam saatlerinde çalışmak yerine bir radyo programına katıldım. “Kameraların önünde uyuşturucu kullanan Elon Musk” haberlerini gördüğümde biraz şaşırmıştım aslında. Şaşırmamın sebebi ise bunun gayet normal olduğunu düşünmemdi. Çocuklar neden benim yaptıklarıma özensin ki? Günümü sonlandırırken yapacağım şey tabii ki dişimi fırçalayıp uyumak olurdu. Vay be! Elon Musk’ın hayatı ne kadar heyecanlıymış (!) İşçi hakları ihlali, insan hakları ihlali, etik ihlali,ırkçılık… Normalde bunların ardından kimsenin onu sevmemesi gerekiyordu ancak yine de bu kadar popüler ve seviliyor olmasına şaşmamalı. Önceden de söylediğim gibi: Herkes eşittir ama bazıları daha da eşittir.
- Sıradan Hayat
Yaşamı bakarak değil görerek yaşıyoruz,manzarayı asılı bir tablo misali sayıyor bakışlarımızı kolayca uzaklaştırabiliyoruz,o anın büyüsünden sebep olduğu fark etmeksizin…. Vazgeçişlerin kabulüne kolay uğruyor,bir çaba sonucu akabilecek ter damlasına ulaşışı zor sayıyor,daha hissedemeden öylece silip geçiyor, yaşamı doyasıya yaşayabilmekten korkuyoruz.Birbirinden renkli o güzel hisler yüreğimizde eriyip yok oluyor. Hayatımızı kendi ellerimizle değersizleştiriyoruz, sonsuzluğa uçuşunu anlamaz bakışlarla seyre dalıyoruz. Yaşamın aslında her anının ayrı bir büyüsünün olduğunun bilincinde değiliz,kolayca normalleştirebiliyoruz.Sonu olan bu hayat yolculuğundaki ilerleyişimizden habersiz,zamanın kayıp gidişini yok sayıyoruz. Hüzünler,sevinçler, hastalıklar, kavuşmalar, ölümler,yeniden dirilişler anlık bir his sayılıyor kalbimizde;varlığının yarattığı değişiklikten farksız kolayca alışıyoruz, çabasız,sorgusuz bir kabulleniş eseri olarak…Bir hastalığın toplumda yarattığı ağır hasarları,bir bebeğin yaşama yelken açışını,acı bir ölümü,derin bir heyecanı, karanlıktan doğan korkuyu öylesine boş verebiliyoruz,tüm o yaşanacak güzel anları özel gün adıyla tek bir güne sığdırmaya çalışıyoruz. Yaşamın her bir saniyesinin tadını çıkarmayı bilmeden sıradanmışçasına yaşıyoruz.Lakin o an,o tebessüm, o gülüş,kahkaha yaşandığı dakikaya gömülüyor bizce.Onu tekrar hissedebilmeyi asla düşlemiyoruz. Yaşamımızı bir film misali izlerken ,o bilete bir daha asla sahip olamayacağımızı asla düşünmüyoruz. Hayatı derin kızgınlıklarla siyaha boyuyoruz,küçük şeyleri büyük anlamlarla hayatımıza yüklüyoruz.Ve en güzel anlarımızı öylesine harcıyoruz…Her bir düşün, dokunuşun, anlamlı bakışların, ne kadar kıymetli olduğunu tahmin dahi edemiyoruz.Tüm bu yok sayışlar,kolayca var olan alışkanlıklar,sıradanlaştırmalar, yaşamın bir sonu olduğunu asla değiştirmiyor;yaşamın asıl tadına bazen duyduğu bir müzikle, aldığı bir kokuyla,bazense derin bir haykırış,yürekten kopan bir çığlıkla varıyor insan.Lakin dünyamızı normalleştirmek ,kalpte açan herbir hissi öylesine söndürmekten farksız. Kısacası,sadece anda kalmamalı insan, o anı tüm yaşamında hissedebilmeli…
- KUŞBAKIŞI MARTIN
İlk Kafka deneyimlerim üzerine, künstler romanı her kısa sürede değerlendireceğimi düşünmüştüm. Taa ki birkaç dakika önce kitabı yavaşça kapatana kadar...Martin Eden! İçimdeki kafkaisti incitmeden durdum ve bu halimi izledim. Sartre, Süskind, Orwell... Her kitabın sonunda kendi durumuma histerik gülücükler bırakıyorum. Evet, Martin'in Ruth'a ,benim kitaplara aşkım bitmez diyerek hissediyorum, gerçi sonum onun gibi olacaksa kitaplar neyime, . Neyse, biz Jack London'a dönelim. Bu kitap bir tragedya, servet, alegori ve dahasıydı! Hep de öyle kalacak olsa gerek. Deniz durgun ve derin; Sinesinde yatan her şey uykuya dalmış; Tek bir adım atıp bütün acılarına son verdin, Daldın, kabarcıklar çıkarıp battın ve yok oldun. Kitabı size sadece bu şiirle anlatmak da mümkün elbette. Okurken her bir cümlenin yakasına yapışmalısınız. London hem bir o kadar döktürmüş hem de bir o kadar gizlemiş. Böyle bir serüven içinde bulduğunuz zaman kendinizi, önce Martin'e sonra London'a hayran olmuş şekilde bulacaksınız. Kitap Martin'in serüveninden öte; felsefeyi, politikayı, sosyalizmi en radikal çizgileriyle resmetmesinden oluşuyor. Burjuva ve işçi sınıfının bir araya gelmeyen yakalarını tüm kapılarını bize gösteriyor. Sosyalizme düşmanlığını, tutkunluğu ve tüm yönleriyle insanlığı ele aldığını görüyoruz. Okuduğum kitaplara kurtuluş -dahası yazmaya- olarak bakan biri olarak kitabın sonuna değin tüm yaşamı kavrıyor sanrıları içinde parladım. Sonunda anladığım tek şey "elde var iki". Ya yaşama bağlanmayı bilip tutsak kalacaksın ya da özgürlüğü seçip yedi dakikaya hayatı sığdıracaksın. Kitap üstüne daha fazla konuşmak ihtiyatsızlık olur. Doğrusu "artık yaşamaktan öte çare kalmıyor". Hepimiz korkuların emzirdiği çocuğuz nihayetinde, değil mi ?
- Helsinki'nin Ruhu, Kekkonen ve Gelecek
1 Ağustos 1975, Helsinki'nin Ruhunun doğum tarihi. Finlandiya başbakanı Urho Kekkonen'in inanılmaz çabaları sonunda başlattığı Helsinki Nihai Senedi görüşmelerine BM genel sekreterinin final konuşması ile son verildi, bu son ayrıca "Concert of Europe" (Avrupa'nın savaşa ve mücadeleye alışık doğasına verilen bir isim) gerçekliğinin de sonuydu. Lakin Yugoslavya Lideri Josef Broz Tito'dan tutun dönemin lideri Süleyman Demirel'in ve daha nice Avrupa liderlerinin katıldığı bu görüşmelerin amacı kıtamıza huzur, barış ve refah getirmekti. Helsinki Nihai Senedi böyle bir amaç için yapılan tek görüşme ve anlaşma değildi ancak bu sefer farklıydı. Zira Kekkonen bu görüşmeleri 2.Dünya Savaşı'na tanıklık etmiş liderlerin Avrupa'ya yol verme zamanının geldiği bir dönemde yaratmıştı, onun tahmin ettiği gibi bu savaş görmüş gözler "Avrupa Barışı" konseptine bütün desteklerini vermeye hazırdı ve bu söz verilen desteği anlaşma imzalanınca verdiler. Bunun kanıtı ise NATO'nun bu barış prensibini kabul etmesi, Avrupa Birliğinin varlığı, evrensel hürriyetlerimiz, Dünya'ya kıyasla finansal rahatlığımız, uluslararası ticaretimiz ve niceleridir. Hepsi Helsinki Nihai Senedi sayesinde bugünkü bildiğimiz formundalar. Avrupalılar tarafından sağlanan ve korunan sonsuz bir barış. Sovyetlerin 50'lerde ve Amerika'nın ise 60'larda sadece kendi çıkarları için söze getirdiği, Avrupa'nın ise tarih boyunca düşlediği bu barışı sadece bizim yani Avrupalıların yaratabileceğini ve bu konuda kimseye muhtaç olamayacağımızı öğretti bize Kekkonen, ayrıca bunla yetinmeden bize bu konuda liderlik etti. Yani sevgili okur bizim Avrupa'da sahip olduğumuz barış ve refahın öncüsü Kekkonen ve onun kusursuz bir diplomasi ve planlama ile yarattığı Helsinki'nin Ruhudur. Onun sayesinde Avrupa savaşın ve emperyalizmin kıtası değil, dostluğun kıtası olup bugüne kadar Helsinki'nin Ruhuna sadık kalarak diplomatik gerçekliklerini, sistemlerini, felsefesini ve ilişkilerini bu anlaşmaya göre inşaat etmiştir. "Kekkonen bu kadar önemli biri ise neden hiç duymadım?" diye soruyor olabilirsiniz efendim, bunun nedeni ise Kekkonen'in bu oluşumdan ün veya para gibi bir çıkar için yaratmamış olmasıdır. Onun tek isteği barıştı ve o barışı sağladı, başkaları onun hak ettiği üne ve paraya sahip olabilirdi o kendince görevini tamamladı ve bu görevi bize emanet etti. Bugüne gelirsek efendim, üzüntü içinde söylemek durumundayım ki biz Kekkonen'e ve Helsinki'nin Ruhuna verdiğimizi sözü tutamadık, koruyamadık ve bize senelerce yol gösteren doğamızı, bu unutulamaz ve herkesin kabul ettiğini varsaydığımız evrensel barışın gerçekliğini 24 Şubat 2022 tarihinde, Rus ordusunun Ukrayna toprağına gerçek bir savaş ilanı eşliğinde girmesi ile kaybettik. Geride bıraktığımız karanlık, ürkütücü ve belirsiz bir Avrupa'ya hatta dünyaya geri dönüşün kapısının aralanmasına hep birlikte ekranlarımızdan tanık olduk. Diplomatlarımız, liderlerimiz ve siyasilerimiz konuşmalarında hala "Helsinki'nin ruhu adına" ifadesine yer verecekler, ancak gerçek şu ki değişim artık başladı, doğamızın değişimi artık durdurulamaz. Bizim koşulsuz, şartsız ve dokunulmaz olarak gördüğümüz her Avrupa prensibinin ve siyasi gerçekliğinin zemini çürütülerek yok edildi. Bunun uzun vadede sonuçlarını tahmin etmek şuan imkansız ama herkesin kabul ettiği bir gerçek artık bu değişim dalgası. Almanya'nın askeri harcamasının 100 milyar Euro artması böylelikle savunma bütçesi bakımından global sıralamada üçüncülüğe yükselmesi -ordusuna 2.Dünya Savaşından beri bu kadar büyük bir dikkat vermedi Alman Devleti-, AB'nin tarihi boyunca ilk kere bir devlete silahlı ve direkt bir şekilde destek çıkması, Rusya'nın SWIFT sisteminden atılması, global olarak artan doğalgaz fiyatları, AB'nin de facto bir lider arayışı, Norveç, Gürcistan, Moldova ve Finlandiya gibi devletlerin NATO ve AB'yi bağımsızlıkları ve savunmaları için bir ihtiyaç olarak görmesi, uluslararası uzay istasyonu problemi, global enflasyon dalgası, Ukraynalı mülteciler, Rusya ekonomik izolasyonu ve benzeri gelişmeler ne yazık ki bu değişim olgusunu doğrulayan sonuçlardan sadece birkaç örnek. Dürüst olmam gerekiyorsa bu yazıya nasıl bir son vermem gerektiğini bilmiyorum. Avrupa'nın reform ihtiyacı Suriye mülteci krizinden sonra zaten kanıtlanmış bir gerçekti ama tahminimce kimse bu kadar köklü bir değişimi, özellikle böyle bir neden sonucu ve bu kadar hızlı bir şekilde beklemiyordu. Uzun vadede bu durumun sonuçlarını hepimiz birlikte göreceğiz. Son olarak bu yazıda yer vermek istediğim şey: "Avrupa şimdi birlik içinde Sonsuza kadar da birlik kalacağız Farklılıklarımızda birleşiyoruz Dünya barışına desteğimizde Avrupa hep birlik içinde kalsın İnanç ve adaletle Ve insanların özgürlüğüyle Büyük anavatanımızda Çiçek açan Avrupa vatandaşları Size düşen sorumluluktur birliğimiz Göklerdeki altından yıldızlar Sembolleridir birliğimizin" 9.Senfoni "Ode to Joy" (Neşeye övgü) Beethoven, Avrupa Birliği'nin (gayriresmi sözlerinin çevirisi ile) marşı. Helsinki Ruhu ve onun canlandırılması adına.