top of page

Arama Sonuçları

"" için 149 öge bulundu

  • EZOTERİK İNİSİYASYONUNUN TEMELİ: PANTEİZM

    Bu yazıda beraber ezoterik inisiyasyonun temelinde yer alan panteizm inancını inceleyeceğiz ve aslında bir sonraki yazımda inceleyeceğim ezoterik inisiyasyonun temellerini atacağız. Peki Panteizm nedir? Tüm tanrıcılık olarak da bilinen Panteizm Tanrı'nın evrene içkin, evrenle ve doğayla bir olduğunu savunan görüştür. Panteistler insanbiçimci ya da antropomorfik bir Tanrı' ya inanmazlar. Panteizm'de Tanrı doğrudan evrenin ve doğanın içindedir. Tek Tanrılı dinlerde hesap günü ve ahiret inancı varken Panteizm' de ise genellikle reenkarnasyon inancı vardır, bu inanca göre bir canlı öldükten sonra başka bir canlı olarak tekrar dünyaya gelir yani bir insan öldükten sonra dünyaya bir bitki veya bir hayvan olarak gelebilir. Panteizmin bir diğer özelliği de aynı Şamanizm'de olduğu gibi iyi ve kötü ruhların varlığına inanılmasıdır. İnanışa göre iyi ruhlar hayatının büyük bir çoğunluğunu iyilik yaparak geçirmiş kötü ruhlar ise tam aksine kötülük yapma oranları daha yüksek olan ruhlardır. Bir nevi semavi dinlerdeki sevap-günah anlayışına benzetilebilir ancak Panteizm'de semavi dinlerden farklı olarak yapılan İyilikler ve kötülükler evrene aşkın bir Tanrı tarafından cezalandırılarak ya da ödüllendirilerek sonuçlandırılmaz. Kişiler yaptıkları iyiliklerin ve kötülüklerin sonuçlarını reenkarnasyon sonrasındaki hayatlarında görürler. Reenkarne olan iyi ruhlar yeni yaşamlarında bu iyiliklerle karşılaşırken reenkarne olan kötü ruhlar ise önceki hayatlarında yaptıkları kötülükler ile karşılaşırlar. Kısaca Panteizm'e göre Tanrı her şeydir, Tanrı - evren - insan bir bütündür ve ayrımı yapılamaz. Panteizm'i geniş bir bakış açısıyla ele aldığımızda Tanrı'nın dünyaya aşkın değil, içkin olduğunu, evrenle bir ve evrendeki her şeyin onun(Tanrı' nın) birer yansıması olduğunu savunan anlayıştır. Önsüz ve sonsuz olan Tanrı makro kozmosta (evrende) ve mikro kozmosta (insanda) bulunur. Panteizm'in Türleri: Panteizm üç türe ayrılmaktadır. Bunlar Tabiatçı Panteizm, İdealist Panteizm ve Teolojik Panteizm'dir. 1. Tabiatçı Panteizm : Tabiatçı Panteizm' de tek gerçek tabiattır. Tanrı da tabiatın içinde yer alır. 2. İdealist Panteizm : İdealist Panteizm'e göre ise tek gerçek ruhtur ve Tanrı ruhun özüdür. 3. Teolojik Panteizm: Teolojik Panteizm 'de diğerlerinin aksine tek gerçek Tanrı' dır ve her şey Tanrı'nın türevidir, hiçbir şey onun dışında değildir. Panteizm' in Ezoterik İnisiyasyon ile İlişkisi Ezoterik inisiyasyon ; bireyde, varlığın bir üst aşamaya geçişini ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik süreçtir. Buradaki amaç kişiye bir takım eylemler ile yeni yaşamına doğmak için öleceği anlayışının (yani reenkarnasyonun) aşılanmasıdır. Kişi inisiye olarak kendi özüne ulaşır, bir nevi tanrısallaşır. Tanrı'nın evrenle bir bütün olduğuna inanan ve evrendeki her şeyin Tanrı' nın birer yansıması olduğunu savunan, kişinin özünde Tanrı' nın bulunduğunu söyleyen Panteizm ezoterik inisiyasyonunun temelinde yatar ve inisinasyonu anlamlandırmak için önemlidir. Bu yüzden bu inisiyasyonu incelemeden önce Panteizm 'i incelemenin daha doğru olacağını düşündüm. Bir sonraki yazımda ezoterik inisiyasyonu derinlemesine inceleyerek konu hakkında detaylı bilgi sahibi olacağız. Profilimi takip ederek bir sonraki yazıyı da kaçırmadan okuyabilir ve bilgi sahibi olabilirsiniz. Kaynakça https://nolurbak.com/diger/parapsikoloji/gizli-ilimlere-giris-ezoterik-inisiyasyon/ https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Panteizm https://www.turkedebiyati.org/panteizm/ https://www.cnnturk.com/kultur-sanat/panteizm-tum-tanricilik-nedir-ozellikleri-nelerdir-panteist-kime-denir

  • Çağımızın Yeni Hastalığı : Anksiyete

    Anksiyete Nedir? Kelime anlamı sıkıntı, nedensiz korku, endişe anlamına gelen anksiyete modern çağımızın hastalıklarından biridir. Anksiyete bozukluğuna sahip olan kişiler gün boyunca endişeli hisseder, günlük hayatta yaşanan olaylardan etkilenip korkma eğilimi gösterirler. Anksiyete, panik atak gibi hastalıklarla da birleşip kendini gösterebilir. Anksiyetenin Hayatımıza Etkisi Anksiyetesi olan birisi her zaman olabilecek senaryoların en kötüsünü düşünür ve bu düşüncelerini kontrol edemez. Bu yüzden kişinin sosyal ilişkileri ve ruhsal sağlığı bozulabileceğinden hayat standartları düşebilir. Başkalarına karşı hissettiklerini belli etmede zorluk çekebilirler. Aynı zamanda alıngan olup başkalarını sık sık eleştirirler. Kendilerini güvende hisssetmezler ve insanların niyetlerinden şüphe duyarlar. Yaşadıkları romantik ilişkilerde endişeli ve savunmacı hissedebilirler. Anksiyetenin Belirtileri Nelerdir ? Kalp atışında ani hızlanma Ellerde titreme Kontrol edilemeyen endişe Dikkat ve odaklanmada problem Uyku problemleri Nefes darlığı Sıcak basması Yukarıdaki örnekler anksiyetinin en sık rastlanan belirtilerindendir. Anksiyete Riskini Arttıran Faktörler Depresyon Madde bağımlılığı Özgüven eksikliği Çocukluk dönemlerinde yaşanan cinsel ihmal ya da istismarlar Travmatik olaylar Sağlık problemleri Genetik yatkınlık Ayrılık Ebeveyn kaybı gibi faktörler anksiyete riskini arttırır. Anksiyete Türleri Nelerdir ? Ayrılık Ankiyetesi Kişinin sevdiği, arasında bağ bulunduğu birinden ayrıldığında aşırı düzeyde endişe ve korku hissetme halidir. Bağlandığı kişinin zarar göreceğini (kaçırılma, yaralanma , ölüm vb.) düşünme , endişe, işe/okula gitmeyi istememe,uyku problemleri belirtilerin arasındadır. Genellikle 12 yaş alttındaki çocuklarda görülür. Sosyal Anksiyete Bozukluğu Sosyal ortamlarda gözlenen anksiyete bozukluğudur. Sosyal anksiyete bozukluğuna sahip birisi topluluk önünde konuşma, yeni kişilerle tanışma, tanımadığı bir yerde bulunma, kalabalık bir grupla oturma gibi durumlarda başkaları tarafından incelenme düşüncesi nedeniyle yüksek kaygı yaşarlar ve bu tarz durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Başkalarının kendileri hakkında fikirlerini oldukça önemsemelerinin yanı sıra onlar tarafından yargılanma ve küçük duruma düşme gibi endişeleri vardır. Genellikle ergenlik döneminde rastlanılır. Panik Atak Diğer adı panik bozukluk olan bu anksiyete türünde kişinin yaşadığı fiziksel ve psikolojik olayların yarattığı stres panik ataklarla ortaya çıkar. Atağın ortaya çıkması için fiziksel bir olaya gerek yoktur. Psikolojik tetiklenmeler panik atağı etkileyebilir. Örneğin derslerine yeterince vakit ayırmadığından dolayı büyük bir suçluluk hisseden birisi , derslerle ilgili çeşitli ipuçlarının bulunduğu bir yerde tetiklenme yaşayarak panik atak geçirebilir. Panik atak geçiren biri çarpıntı, kalp atışında ani hızlanma, göğüs ağrısı, bayılacakmış gibi hissetme, vücutta uyuşma, baş dönmesi gibi belirtiler gösterebilir. Kadınlarda görülme oranı erkeklerden daha fazladır. Yaygın Anksiyete Bozukluğu Genelleştirilmiş anksiyete olarak da adlandırılabilir. Kişinin yaşamı için gereğinden fazla endişe duymasına denir. Sürekli bir gerginlik ve kaygı halinde hissettiren bu anksiyete türünde yorgunluk, odaklanma güçlüğü, uyku problemleri, kaslarda gerginlikler gözlemlenebilir. Seçici Konuşmamazlık/ Dilsizlik Konuşma becerisinde bir problem olmamasına rağmen kişinin sosyal ortamlarda konuşmada sıkıntı yaşamasıdır. Ergen ve yetişkinlerden ziyade çocuklarda görülen seçici dilsizlikte yapılan en büyük hata bu davranışların basit ve geçici bir utangaçlık olarak nitelendirilmesidir. Eğer bu durum bir aydan uzun bir süredir devam ediyorsa psikolojik destek alınması ve çocuğun iletişim becerilerinin desteklenmesi önemlidir. Anksiyetesi Olan Birine Nasıl Davranılmalıdır? Anksiyetesi olan kişinin nöbet geçirirkenki belirtilerini öğrenmek ve geçirdiği atağı hafifletebilecek davranışları bilmek çok önemlidir. Çünkü belirtiler ve istekler kişiden kişiye değişebilir. Bazı kişiler için sarılmak onları rahatlatırken bazıları yalnız kalmak isteyebilir. O yüzden bu maddeleri iyice öğrenmeye çalışın. Plan yaptığınızda net bir zaman belirleyin. Mesela yarın akşama doğru buluşuruz demek yerine yarın akşam saat 7'de buluşuruz ifadesini tercih edin. Güzel anılarınız hakkında konuşun ve hissettiği duyguların anormal olmadığını hatırlatın. Kafasını dağıtabileceği çeşitli aktivitilere yönlendirin. Ama en önemlisi onu anladığınızı ve önemsediğinizi hissettirmeye çalışın. Benim de yapmaya çalıştığım gibi...

  • Hand Guide for Physics!

    As students, we all are having hard times with physics. There are several reasons for it. Nevertheless, mostly it is just because of the fact that we do not know the formulas. So let's get to know all the formulas today! 1) Speed*time=Distance You can recall it with STuDy code. 2) Force=Mass*Acceleration F=mA 3) Acceleration=change in velocity over time delta V/t=A 4) Momentum=Mass*Velocity And in terms of units, it is shown as kg m/s 5) Work=Force*distance W=FD which may be shown as W=Fd 6) Kinetic energy=mass*square of velocity over 2 Which can be shown as KE=(mV^2)/2 or KE=(1/2)*m*V^2. The first materialization is more practical for exam usage. 7) Pressure=Force*Area and this equation is important in some exams as most practical physics is based on force. P=FA 8) Gravitational Potential Energy=mass*gravity field*height of the object GPE=mgh and it is important to use a Greek letter that looks like d instead of g. 9) Moment=Force*distance 10) Charge=Current*time Q=I*t which is I*t=Q. You can use this Greenlandic code to recall, InuQTitut 11) Voltage=Current*Resistance V=I*R 12) Power=Voltage*Current P=I*V 13) Primary voltage/Secondary voltage=Primary turns/Secondary turns Vp/Vs=Np/Ns. This formula is complicated and difficult and requires information on shape transformers. However, it is easier than it seems. 14) Refractive index=sin(Angle of incidence)/sin(Angle of Refraction) n=sin(İ)/sin(R). This equation is also complicated and requires knowledge, however this topic is not very deep. 15) sine of Critical angle=1/refractive index sin(C)=1/n 16) Efficiency=Useful energy out*100/Total energy in Efficiency is also hard but it can be learnt in various ways. 17) Input power=Output power VpIp=VsIs. It must be known that energy is always conserved and the formula of power is P=IV 18) Spring force=Stiffness*Extension F=kx 19) Boyle's Law k=Vp P1V1=P2V2 20) Snell's Law n1sin(İ)=n2sin(R) It is important to know all of these equations as professors from ages before managed to think about the numbers we cannot at the moment. There are some additional formulas to these. For example: Q=m*c*delta T, Q=mL and V=λf These are just some of the formulas of course there are more, however, these are enough to build a strong knowledge of physics. I hope you will use these formulas at least once.

  • A Main Character But Not In A Real World: Truman Burbank

    At some point we all say, "Does the world revolve around me?". The events around us take place by centering us, we feel like the main character of a book. But what if this kind of utopia is really possible? Not in the world we live in, but in Truman's world, there is exactly such a thing! Isn't it exciting? What would you do if you figured out your whole life is a live show and you are the main character who is under constant observation? All your movements are watched by thousands of people. How would you react if you lived in an artificial studio where people around you are merely actors? This is exactly what happens to Jim Carrey’s character in “The Truman Show”. The movie is a 1998 American satirical comedy-drama directed by Peter Weir, who conveyed an interesting point of view about reality. On the one hand, people often pose legitimate question, how they are expected to believe that the world around us is fake but on the other hand, psychological drama raises real problems. The film produced by Scott Rudin, Andrew Niccol, Edward S. Feldman, and Adam Schroeder, and written by Andrew Niccol was a financial success, debuting to critical acclaim, and earned numerous nominations at the 71st Academy Awards, 56th Golden Globe Awards, 52nd British Academy Film Awards, and 25th Saturn Awards. In some respects, the film seems even more relevant than it was two decades ago. The movie was like a prediction for what would happen in the upcoming decades, such as the subsequent rise of reality TV, social media and as a result of that, an increase in "fake news". In the fake world, Truman is the only person who believes that he's honourable, innocent and righteous in what he does. This is why the movie is about a “true man” who breaks the boundaries, overcomes fears and finds the truth. The film stars Jim Carrey as Truman Burbank, a man who grew up living an ordinary life that takes place on a large set populated by actors for a television show about him. Truman is unaware that his daily life is broadcast continuously worldwide. He has a job in the insurance business and a wife, but he eventually notices that his environment is not what it seems to be. Laura Linney, acting as Meryl Burbank is Truman's wife. She is a nurse at the local hospital. Since the show relies on product placement for revenue, Meryl regularly shows off various items that she has recently "purchased", one of the many oddities that makes Truman question his life. And the last important character Noah Emmerich, who is playing Marlon, is Truman's best friend since early childhood. Marlon is a vending machine operator for the company Goodies, who promises Truman that he would never lie to him, despite the latest events in Truman's life. As Truman was selected from birth following an unwanted pregnancy, Christof, the show's creator and executive producer, claims that Truman came to be adopted not just by the show, but by the whole "world". Truman's hometown of Seahaven Island is a complete set built within an enormous dome, populated by crew members and actors who highlight the product placements that generate revenue for the show. The elaborate set allows Christof to control almost every aspect of Truman's life, including the weather. Christof seeks to capture Truman's authentic emotions and give audiences a relatable everyman. The most interesting aspect of the film for me is the way it focuses on the message it wants to convey: A utopia based on the most different and imaginary possibility. And it shows in an epic way that the truth that we don't question can be a lie. After watching the Truman Show, I started to question myself and the events around me. I think this is one of the biggest indicators of the impressive level of the film. Last of all, I want to end my review with Truman's most iconic sentence: “Good morning! And in case I don't see you, good afternoon, good evening, and goodnight.”

  • Ahlak Üstüne

    İnsanların toplumsal kural olarak tanımladığı ahlak aslında nedir? Toplumsal kurallara uygun davranışlar bütünü mü yoksa insanın doğaya ayak uydurması için gereken kurallar bütünü müdür? Toplumun oluşturduğu mutlak olarak iyi olduğu düşünülen değer ve davranışlara ahlak denir. Toplumun doğru gördüğü gerçeğe göre davranmamız bir ahlak örneğidir. Peki ya ahlak gerçekten bir doğru mudur? Ahlak, temelinde emredilen şeyden doğru olana çıkmak iken toplumun benimsediği doğrularla birlikte zamanla bu anlamını yitirmiştir. İnsanlar yaşamları boyunca içinde bulundukları toplumu benimser ve bu toplumun doğrularına göre davranışlarda bulunurlar. İçinde bulunduğumuz toplumun doğrularını kabullenmemizin bilinçli bir yaklaşım olup olmadığı elbette sorgulanır. Hatta, gündelik hayatımızın ne kadarı bilinçlidir ki? Ahlakı benimsememiz ve sorgulamamamız bilinçli bir davranış değildir. Bazen bilinç dışı kabul ettiğimiz kurallar ve davranışları alışkanlık ediniriz. Ahlak da bu kurallar bağlamında kabullendiğimiz bir alışkanlık bütünüdür. Toplumun birliğini sağlayabilmek için gerekli olan ahlak kuralları sorgulanmaz. Fakat çelişkileri kaldırarak sağladığımız bir toplumda ahlak kurallarının benimsenmesi, insanları sorumluluklarından kurtararak huzura kavuşmasını sağlamasıyla ne kadar toplumsal birliği sağlasa da gerçek olarak adlandırdığımız bir çözüm değildir. Ahlakı iç ahlak ve dış ahlak olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Toplumun doğrularıyla oluşan ahlaka dış ahlak, kendi doğrularımız bütünüyle içimizdeki var olan ahlaka iç ahlak denir. Gerek toplumun doğrularıyla oluşan ahlak olsun, gerek kendi doğrularımızdan var olan ahlak olsun; ahlak ne kesin bir doğru ne de bir gerçektir. Her insanın kendisine göre var olan bir doğru kavramı vardır ancak toplumun doğru kavramı o toplumdaki en temelden benimsenmiş olan bir doğrudur. ‘’Ahlak, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür.’' der Nietzsche. Fakat bu şekilde toplumu benimsediğimiz ve doğru olarak kabullendiğimiz ahlak kurallarını sorgulamadığımız sürece dış ahlakı sorgulamamış oluruz. Halbuki kendi içimizdeki doğruları irdelediğimiz vakit, ahlak bizim için bir doğrudur. Bir insanın davranışları topluma göre değil kendisine göre belirlenmelidir. Bir ahlakın doğruluğu herkesin bildiği kurallara göre değil iç ahlakımıza göre belirlenmelidir. Ahlak, kişisel bir olgudan oluşmuş; toplumun benimsemesiyle varlığını devam ettirmekte olan, iyilik veya kötülüğün davranışlarımızda yaşam bulmasıdır. Toplumda sorunlara yer vermemek için uymamız gereken ahlak kuralları kendi iç ahlakımızla örtüştüğü sürece biz insanları sorumluluktan kurtarır. Ancak var olan ahlak tanımını sorgulamadıkça kendi içimizdeki ahlaka ulaşamayız. Ahlak, eğer bir gerçekse; sorgulanması gereken bir gerçektir. Bizler bu gerçeğe ulaşamadığımız sürece sorgulanmamış gerçeklerle oluşmuş dış ahlakı benimsemiş ve yaşamımız boyunca nedenlerini bilmeden sonuçlara ulaşmaya çalışırız. Evet, kısacası ahlak bir kurallar bütünü fakat kurallar yeniden sorgulanmak için vardır. Bazı şeylerin nedenlerini bilerek yola çıkmak o yolu tamamlamak için en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir. Yaşamınız boyunca sebeplerinizi ve gerçekleşebilecek sonuçları asla unutmayın. Hayat, sorgulanmak için vardır.

  • zaman ve kuklalar

    Zaman kavramının farkına varamayan kişiler arasında yaşıyorum. Her şeyin gelip geçici olduğunun farkındalığı içinde hiçbir şeye bağlanamıyorum. Biliyorum onlar da geçecek, zamanın arasına karışıp toz tanelerine dönecekler. Bu düşüncenin var olmasını desteklemiyorum, hatta hatalı buluyorum. Anların arasından kıvrılıp sevinci yok ediyor, farkında olmamız gerektiğini söylüyor bana, doğru yaşamamızı değil, hayata bağlı kalmamızı. “Yaşama” eylemi ana bağlı değildir çünkü hayatın, yaşanmışlığın tümünü kapsar, bir isyan, bir oluşum belirtisi taşır, kişinin kendini tanımlamasına rağmen, açık vermez, gizli tutar kendini, yavaş yavaş dağılır, tıpkı bir mürekkep gibi. Mürekkep, sayfaların arkasına geçer, sinsice içine işler, yok eder kağıdı, ama besler belki de, uyandırıcıdır, bir başlama noktası verir. İnsanın onu almasını, özümsemesini, kendisiyle taşımasını sağlar, ele geçirir belki de, insan onu taşımaz, o insanı taşır, onunla hareket eder. Eskir bir süre sonra, tadı tuzu kalmaz, ayrılır, suya karışır bedenden, izlerini bırakır, tekmelerini, sarılmalarını, verdiği umutları, insanın sırtında gezinir o izler, bir gölge gibi, hareket ettikçe dolaşır, çevresindekilere karışır, onlara da bulaşır. O zaman anlaşılır mürekkebin hiç gitmediği, bir zincir olduğu, başa belalar açtığı. Yayıldıkça daha da belli olur, etkisini gösterir, ruhlara işler, ve yok eder, sonsuzluğa, karanlığa götürmek için. Yavaşça akar zaman, hissedilir tende bıraktıkları. Etrafta dolaşır yavaşça, bir kuklaymışcasına kontrol eder insanı, savurur, sağa sola vurur bazen de yaraları sarar, sakince, olağandışı bir anaçlıkla hareket eder bazen; ipleri gevşetip, kişinin hareketlerini kontrol etmesine izin verir… ne garipti… zaten önceden planlamamışlar mıydı seçimleri?duygular bir tiyatrodan fırlamış gibi, iyi ve kötü belli değil miydi? Yalan mıydı bize söyledikleri, ikna ettikleri… İnanmasak, ikna olmasak ne olacaktı ki, zorlanmayacak mıydık yine de, kuklalığa devem edecektik, iyice sıklaşacaktı ipler, anaçlıktan eser kalmayacaktı. Tüketecekti yine, yok edecekti insanı…

  • Kelimelerin Elçiliği

    Kelimeleri neden kullanırız? İhtiyaçlarımızı gidermek, konuşmak, yazmak bunlar kelimelerin temel kullanım amaçları ama bir de kelimelerin elçiliği var. Kelimeler aslında o kadar güçlüdür ki bir kelimeyle binlerce insanı yaralamak, canını acıtmak mümkündür. Peki kelimelerin bize yaptığı bu elçilik hakkında ne demeli? İnsan bazen kendini kalabalıklar içinde yalnız hisseder. Bu yalnızlığı hakkında konuşmak, içini dökmek ister çünkü ancak öyle rahatlatır kendini. O insan eğer dertlerini anlatacak, anlattıklarını anlayacak birini bulamazsa kelimeler imdadına yetişir. Kelimeler her derde derman bulamasa da kişinin kafasını boşaltmasını ve sakin kalmasını sağlar. Belki de uçurumun kıyısından kelimeler sayesinde döner insan. Günlüğüne hapseder onu ifade eden kelimeleri, olur da kafasından uçup giderse başkalarının eline düşmesin diye. " Her yer çok kalabalık, milyonlarca insan var etrafımda ama bir o kadar da ıssız. Her kafadan bir ses çıkıyor ama bir o kadar da sessiz. Duyduklarımı anlamıyorum, anladıklarımıysa duyamıyor... O kalabalıkta öylece duruyorum, ne yaptığımı, neden yaptığımı, ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmeksizin öylece duruyorum. Kalabalıktan birileri beni itip yürümemi sağlıyor. Nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum ama bir sorun var kalabalıkla ters yönde yürüyorum. En kötüsü de ben mi yanlış yöndeyim onlar mı bilmiyorum. " Bu cümleler de aynen bahsettiğim ruh halinde olan birinin günlüğünden bir alıntı. O kişi hissettiklerini kaleme alırken belli bir amacı yoktu belki de. Sadece kafasındakileri dışarı atmaya çalışıyordu, kelimeler onun için sadece birer elçi oldu. Bu elçiler önce onu düşünceler içinde boğulmaktan kurtardı, sonra da uçurumun kıyısında tutunacak dal oldu ona. O kişi şimdi dönüp bu satırları okuduğunda o zaman ki duygu birikimini hatırlayıp üzülüyor mudur yoksa şuan ruh hali daha da mı kötüdür? Bu sorunun cevabını belki de hiç bir zaman bilemeyeceğiz ancak bir gerçek var ki kelimeler o kişinin önceden de elçisiydi, şimdi de elçisi ve ilerde de öyle olacak. Bu yazının sonunu bağlayacak bir sonucum yok, aslına bakarsanız bir sonuca bağlamak da istemiyorum. Bu yazı o kişinin kelimelerle hâlâ yoldaş olduğunu kanıtlamak için var belki de ya da kelimelere verilen önemi arttırmak için. Kelimelere verilen önem ne kadar artarsa o kadar az insanın canı yanar ve bir o kadar çok insan uçurumun kenarındayken tutunacak bir dal bulur. Bu yazıyı okumak kime ne katar bilmiyorum ama bir çok kişi yazının içinde kendine dair bir kelime bulur diye umuyorum. Kim bilir belki bu yazı senin de kelimelerle arandaki bağı güçlendirir, onlarla yoldaş olmanın omuzlarındaki yükü nasıl da hafiflettiğini görmeni sağlar. Kelimelerinin hüznünün elçisi olacağı gibi mutluluğunun da elçisi olmaları dileğiyle...

  • Başarı: Kime Göre, Neye Göre?

    Başarı, sonuçları ve farklı bakış açıları itibariyle öznel bir kavram olarak değerlendirilir. Hepimizin amacı, istekleri ve hedefleri birbirinden farklı olabilir. Genelde, hedeflerimize ulaştığımız zaman kendimizi başarılı olarak kabul ederiz. Ancak başarının tanımı ve kapsamı sadece bununla sınırlı olmamalı. Hayata dair çok küçük ayrıntılarda da başarılı olabilir ve böylece kendimizi motive etmenin yollarını bulabiliriz. Çoğu insan başarıyı sadece sahip olduklarıyla tanımlar. Onlar için iyi bir ev, iyi bir araba sahibi olmak ve konforlu yaşamak başarılı olmak demektir. Maddi kazanç elbette önemlidir çünkü kötü şartlarda yaşayan insanların başarı ve mutluluk düzeyleri dolaylı olarak etkilenebilir. Ama para kazanmak tek başarı ölçütü müdür? Hayatta maddi konulardan daha önemli ve değerli konular yok mudur? İnsanın hayatta ne kadar başarılı olduğunu ve bunu nasıl ölçeceğini en iyi anlatan yazar, Harvard İşletme Okulu profesörlerinden Clayton Christensen’dir.Ona göre başarılı bir hayat yaşamanın ve bunu ölçmenin 9 adımı vardır: 1- İlk madde olarak insanın kendisinin nasıl ve neyle motive olduğunu bilmesi gerekir. Mesela birisi müzik aleti çalmayı mı seviyor, müzik aletini çalabilmek onun için bir başarıdır. Bunun için zevk aldığımız şeyleri göz önüne almak önemlidir. 2- İkincisi her insan kendine bir hedef belirlemeli ve hedefleri doğrultusunda hareket etmelidir. Tabii ki bu süreçte karşısına zorlu engeller çıkacaktır ama asla pes etmemeli, kararlılığını ortaya koymalı ve yeni yollar denemelidir. 3- Üçüncüsü ise sahip olduğumuz kaynakları etkili bir şekilde kullanmamız gerekir. Kaynaktan kasıt sadece maddi şeyler değil. İnsanın sağlığı, zamanı, yetenekleri, dostları, sosyal ilişkileri gibi kaynakları vardır. Bunları en mantıklı ve doğru şekilde kullanmak da oldukça etkilidir. 4- Dördüncüsü, insanın ailesine ve dostlarına ayırdığı zamandır. İnsan sevdiklerine yeterince vakit ayırdığı ve onlarla dolu dolu zaman geçirdiği ölçüde mutlu olur. Çoğu insan hayatın kargaşası içinde sevdiklerini görmez, onları ihmal eder. 5- Beşincisi, insanın empati duygusunu geliştirmesidir. Kişinin kendini karşısındaki insanın yerine koyma becerisi çok önemlidir. Gerek özel hayatta gerekse iş hayatında büyük yer kaplar. Bir insan ilişki içinde olduğu insanların bakış açılarını anlayıp onların gözünden farklı bir gözle bakabilirse hem başarının hem de mutluluğun kapıları açılır. 6- Altıncısı, insanın çocuklarını doğru yetiştirmesidir. İnsanın hayattaki en önemli sorumluluklarından biri-eğer varsa- çocuklarını eğitmektir. Kendi ayakları üstünde durabilen, kendi sorunlarını çözebilen çocuklar yetiştirmek en önemli ölçütlerden birisidir. 7- Başarılı olmak için insanın hem bazı değerlere sahip olması hem de bu değerlere uygun davranması gerekir. Değerler” diye adlandırdığımız soyut kavram aslında bizim gündelik kararlarımızın arkasındaki pusuladır. Mesela dürüstlüğü bir değer olarak benimseyen insan “para kazanmak-gerçeği söylemek” gibi bir ikilemle karşı karşıya kaldığında, gerçeği söylemeyi tercih eder. Bir insanın değerlerinin neler olduğunu belirlemesi başlangıç noktasıdır. Daha sonra ise bu değerleri taviz vermeden davranışa geçirmek büyük önem arz eder. 8- Christensen’e göre hayatımızı yönetirken çok önemli bir konu da alçak gönüllü olmaktır. Çoğumuz egolu olmanın insanların gözünde daha havalı bir durum olduğunu düşünürüz. Aksine şişik bir ego sadece insanın başkalarını değersiz görmesine, onları hafife almasına yol açar. Alçak gönüllü olmak, bir özgüven göstergesidir. Üstelik insanın her şeyi bilmediğinin farkında olması, öğrenilecek yeni şeylerin kapısını açar. 9- Son olarak, bütün bunların sonucunda insanın başarılı olmasının gerçek ölçütü, kendisinin nereye vardığından çok, başka insanlara sağladığı faydadır. Christensen’e göre bir insanın başarısının ölçütü, kazandığı para ya da eriştiği şöhret değil, başka insanların hayatlarına ne kadar olumlu katkı yaptığıdır. Değerli bir amaç uğruna ya da insanlara olumlu katkıda bulunmayan birinin parasının veya ününün pek de bir değeri yoktur. Perihan YÜKSEK KAYNAKÇA https://www.tmdh.net/makaleler/item/271-basarili-olmak-nedir-neye-gore-kime-gore-nasil-basarili-olunur.html https://kendinebilgikat.com/basari-nedir-basarili-bir-kisi-olabilmeniz-icin-bilmeniz-gerekenler https://livetobloom.com/kariyer-kocu-clayton-christensene-gore-basarinin-olcutu-nedir/

  • Fırçaların Dokunuşunda Aşk

    Bazen kelimelerle anlatmak zordur, özellikle duyguları. Ünlü yazarlar, şairler aşk için birçok dize yazmışlar, kimi bize anlamlı kimi karmaşık kimi hissettiklerimizden bir hayli uzak gelmiştir. Mesela Orhan Pamuk aşk için şöyle söylüyor: “Aslında en iyi aşk, değil tanımak, hiç görmediğin kişiye duyulan aşktır. Körler iyi aşık olurlar mesela.” Veya Haruki Murakami: “Kim aşık olmuşsa, kendisinin eksik parçalarını arıyordur. Bu yüzden aşık, maşuğunu düşündükçe acı çeker. Bu tıpkı, uzun zamandır görmediğin birinin odasına girdiğinde bulduğun anılar gibidir.” der. Oscar Wilde ise “Aşk, karşılıklı bir yanlış anlamadır.” der. Büyük ihtimalle aşk acısı çekmiş olan Goethe ise “Aşk, zaman kaybından başka bir şey değildir.” diyerek, büyük ihtimalle, yaşadığı hayal kırıklığından kaynaklanan bu sert yorumu yapmıştır. Kelimeler bu yorumlarda da görebileceğimiz gibi sert ve kesin ifadeler ortaya çıkarıyor fakat duygularımız her zaman bu kadar net olmuyor. Bunun için de boyalar ve fırçalar imdadımıza yetişiyor. Tarih boyunca sanatın en fazla ilham aldığı duygulardan biri olan aşka resim sanatında da çokça rastlarız. Peki aşkı en ünlü ressamların yorumlarıyla görseydik? 1- Öpücük - Gustav Klimt Öpücük, Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt tarafından altın varak, gümüş ve platin içeren bir tuval üzerine yapılmış bir yağlı boya eserdir. Yerden kesilen ayaklar, bütünleşen iki insan… Bu iki figürün taşıdıkları imgelerin birleşmelerine rağmen değişmeden kendini koruması ve farklılıklarına rağmen birbirlerini tamamlamalarını görüyoruz. Ressam belki de kadın ve erkek figürünün üzerine resmettiği dikdörtgensel ve yuvarlak imgeler ile bize aşık olduğumuz kişiye göre şekillenmek yerine kendimiz olmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyor. İki yapboz parçası tamamen aynı olurlarsa birleşip bir bütün oluşturamazlar. Arka plandaki doğa, ressamın tablonun alt kısmında oluşturduğu çiçekli alan, figürlerin vücutları ve saçları üzerinde yer alan çiçekli sarmaşıklar, çiftin etrafını saran altın renkli alan bize aşkın doğasını anlatıyor. Aşkın saflığı ile yarattığı büyülü atmosfer ve iki kişinin arasında yer alan çekim koyu renkli alan içerisinde olan çiftin etrafının daha açık renkli altın bir bölgeyle çevrelendiğini görüyoruz. Bu resimde Klimt'in, Apollon’un Daphne'yi öptüğü anı temsil ettiği de iddia ediliyor. Yunan mitolojisinde yer alan bu efsaneye göre Apollon Daphne’ye umutsuzca aşık olur. Daphne, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder. Bir gün Daphne yine kaçarken Apollon'a yakalanır ve Yunan Yer Tanrısı Gaia’dan yardım ister. Gaia, Daphne’yi defne ağacına dönüştürür ve Daphne sonsuza dek defne ağacı olarak kalır. Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Daphne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da ona sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir: “Daphne bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak.” Apollon, Defne ağacından aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve bu tacı başından hiç çıkartmaz. Tüm Apollon heykellerinin başında görülen Defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi de budur. 2- Bir Tehuana Olarak Portre - Frida Kahlo Frida Kahlo, bu eserini Diego Rivera ile boşandıktan kısa bir süre sonra resmetmeye başlamış ve 1943 yılında tamamlamıştır. Bu eser aynı zamanda Diego’yu düşünmek ismi ile de bilinmektedir. Eser, Frida’nın diğer kadınlar ile ilişkisini bildiği Diego’ya sahip olma arzusunu konu eder. Saplantılı sevgi, alnındaki Diego portresi ile ifade bulmaktadır. Eserde Frida’nın üzerindeki geleneksel “Meksika Tehuanası”dır. Diego’nun bu kıyafete takıntılı olduğu bilinmektedir. Ağlar, Diego ile arasında kurulu ya da kurulması gereken bağları sembolize etmektedir. Frida bu tabloda sevgilisinden gitmeyi isterken gidememeyi anlatıyor. Aşkını bir alın yazısı gibi taşıdığını biliyor ve vücudunun her uzvundan, her bir hücresinden uzanan ağlar ile aşkın görünmez bir sarmaşık gibi onu nasıl sardığını tasvir ediyor. 3- Aşıklar - René Magritte Magritte, ünlü tablosu Aşıklar’da başlarını saran örtülerle öpüşen iki insanı resmediyor. Sanat eleştirmenleri ressamın bu kompozisyonu seçme sebebini annesinin intiharına bağlıyor. Magritte henüz 14 yaşındayken annesi geceliğiyle suya atlar ve gecelik yukarı çıkarak yüzüne yapışır. Magritte'nin bir travması haline gelen bu durum, sanat tarihinde 'Aşıklar' eseri ile yer edinmiş olabilir. Bu iddalar kendisine sorulduğunda ressam reddederek sadece insanlar üzerinde gizem algısı yaratmayı sevdiğini belirtiliyor. Eserlerin anlamına yönelik farklı yorumlardan biri ise şöyledir: “İnsan, kendinden gördüğü insandan dahi bir şeyleri hep saklar.” Beyaz örtü ile ressamın bize anlatmak istediği bu olabilir. Veya bu örtü, aşkın insan gözüne örttüğü perde de olabilir. Bu yorum “Aşkın gözü kördür.” klişesini hatırlatıyor. Aynı şekilde bu beyaz örtülü aşk; bir kavuşamamışlığı da simgeliyor olabilir. 4- Aşıklar - Pablo Picasso Pablo Picasso, Fransa'da yaşamış İspanyol ressam, heykeltıraş, sahne tasarımcısı, şair ve oyun yazarıdır. 20. yüzyıl sanatının en iyi bilinen isimlerindendir. Georges Braque ile birlikte Kübizm akımının temelini atmış, çok çeşitli tarzların gelişimine katkı vermiştir. Ressam “Aşıklar” tablosunda kullandığı farklı renklerle aşkın kişiye hissettirdiği farklı duyguları anlatıyor olabilir. Kimi zaman neşe kimi zaman hüzün getirebilen aşkı tablodaki erkek ve kadın figürlerinin yüzlerinden de fark edebiliyoruz. Özellikle kadın figürünün tebessümünde bir yanda saadet ve mutluluk diğer yanda bir kaygı, tanımlanamayan bir hissin getirdiği korku veya sonunun ne olacağı bilinmeyen bir umudun kıvrımı yer alıyor. Sanki bir kovalamaca içerisinde, tam sokağın köşesini döneceği için hızlandığı anda bacağından vurulurken veya bir taşa takılıp düşerken ellerinden kayıp kendisiyle birlikte yere düşüp sokağın taşlarının arasındaki boşluklardan akıp giden umudun izlerini taşıyor bu tebessümü. Belki de ressam aşka teslim olmaya çekinen bir kadını resmetmek istemiş. Baştan aşağı kırmızı giyinmiş olan erkek figürü aslında aşkın kendisini temsil ediyor da olabilir. Kadın hem kendini onun kollarına bırakmak istiyor hem de bundan korkuyor veya utanıyor gibi kendini biraz geride tutmaya çalışsa da ellerini tutmaktan kendini alamamıştır. 5- Öpücük - Edward Munch Çığlık tablosuyla tanınan Munch, genelde karanlık resimleriyle bilinse de bu tablosuyla, yüzlerinden, kendilerinden ve çevrelerinden soyutlamış ve birleşmiş bir çifti resmetmiştir.

  • Every Day is a Bad Hair Day: Trichotillomania

    Trichotillomania (also known as hair-pulling disorder) is a part of a broader group of mental disorders that involves “Compulsive Skin Picking" (also known as dermatillomania) and "Chronic Nail Biting" (also known as onychophagia), these collections are known as BFRB (Body-Focused Repetitive Behaviors) which belongs in the family of OCD (Obsessive-Compulsive Disorder). Trichotillomania, also known as Trich, is a disorder in which patients compulsively pull out their hair from their body, especially from their scalp though eyelashes and eyebrows are pretty common places patients pull hairs from too, in response to either a habitual need to pull, a compulsive feeling, anxiety, or just out of boredom. Some pull their hair for the intense feeling after doing so, some likes to see their hair, and some pull to get that feeling of stress off of their hands or other body parts they are feeling that in. What are the impacts of this disorder? I am pretty sure most of us are well aware of today’s cruel beauty standards and are affected by them. And as we know today even if you are 1 or 2 kilograms above or below the normal mass you should be, you get criticized by other people; or have more acne than normal, etc. Now think that you have a sparse area on your scalp, eyebrows, eyelashes, etc. And think about the criticism you may get from other people. Because of this most patients who have this disorder go secretive about it, which may let other patients think they are the only 'weirdo' who do that, and they will try to live with it just by themselves, with no try to get help because they fear others will see them as a bunch of ‘weirdos’ who just pull out their hair intentionally because they are out of their minds when they do it compulsively. In this way, patients may have other disorders, like anxiety, when they try to overcome this by themselves. How can we understand if we have Trich? "Maybe they are just losing their hair because of other reasons, how can we understand that it is Trich?" you may say. Well, if you have a chance to examine people with Trich, you will see there will be a pattern going on. Because they are pulling their hair out from the same area, and there isn't any chemical reason for hairs to stop growing so they are going to grow, and patients will pull them out again. So if you see someone with Trich and a sparse area on their body, you are likely to see that sparse area even after a year. However, Trich may not be the only cause for that pattern, there may be other things to cause that, like a skin infection. So what should patients do to overcome that? If you think you have Trich (mind that, in Trich people pull out their hair because they can't resist the urge to pull out their hair, so if you pull out intentionally. you probably don't have it). First of all, you should tell people whom you trust about this, it may help you to ease your stress. Secondly, you should tell your GP about this so they will check that there is nothing else that causes the baldish area on your body, such as a skin infection. If your GP thinks you do have Trich then you may get some treatments to get over it. And because it is often associated with other mental disorders you may go to a psychologist or psychiatrist for evaluation or treatment is considered best. Treatments you may get for Trich are: Habit Reversal Training (HRT) Acceptance and Commitment Therapy (ACT) Cognitive Behavioral Therapy (CBT) Let's see what it is like from the patients' perspective Rebecca is a patient who pulls hair from her head and bravely shared it on social media. Pulling makes me feel better but then when you see the damage afterwards then you think no, that's actually making me feel worse. I remember when I was with a counselor and she said to me when you're stressed where do you feel it in your body and remember holding my hands up and going in my fingers it’s here. I want to do things with my hands the weirdest thing about pulling it, it feels like my fingers are magnets and they're attracted to certain parts of my head. I found just tying my hands to tables or chairs or to my tummy when I was at school it stopped me getting to the hair. Trichsters receive severe backlash and i think it is because people don't appreciate that you literally cannot stop. It’s not even a choice I can't leave it alone. If you think you have this disorder then please see your GP, and if necessary a psychologist. If you think a person you know has this disorder please keep in mind that they are not doing that intentionally and try to ease them. References https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/trichotillomania/diagnosis-treatment/drc-20355193 https://www.verywellhealth.com/trichotillomania-hair-pulling-disorder-5089316 https://www.nhs.uk/mental-health/conditions/trichotillomania/#:~:text=Trichotillomania%2C%20also%20known%20as%20trich,in%20teenagers%20and%20young%20adults. https://www.youtube.com/watch?v=FKX79KuDYyY https://www.youtube.com/watch?v=WkfBtT4VbI4 https://www.youtube.com/watch?v=4aV6iNiaDiY https://www.youtube.com/watch?v=3h8EhzZobqI https://www.youtube.com/watch?v=RG9Z7h2OQvQ https://i.dailymail.co.uk/i/pix/2013/11/28/article-2514880-19B1A03C00000578-346_634x719.jpg https://i0.wp.com/depressionals.com/wp-content/uploads/2021/11/Trichotillomania.webp?w=800&ssl=1 https://i.dailymail.co.uk/i/pix/2013/11/28/article-2514880-19B19ED800000578-834_634x769.jpg

  • Kediler ve Kurtardıkları Hayatlar!

    Kediler her zaman ilgi çekici varlıklar olmuş ve gerek hareketleri gerekse tatlı yüzleriyle ilgimizi üstlerine çekmişlerdir. Köpeklerin sebep olduğu kahramanca olaylar ağızdan ağıza dolaşırken kedilerin konuşulmaması olmaz! Peki bu tatlı görünümlü yol arkadaşlarımız neler yapmış olabilirler? 911'i Arayan Kedi Tommy Gary Rosheisen, kemik erimesi ve küçük inmelerle olan savaşında stressiz bir hayata geçmesi gerektiğini biliyordu. Yalnızdı ve gerçekten bir arkadaşa ihtiyacı vardı. Hem strese iyi gelen hem de sağdık bir dost olan kediler aklına ilk gelen çözüm oldu tabii ki. Oturma odalarında bir telefon bulunuyormuş. On iki tuşa sahip olan bu telefon hep yerdeymiş çünkü Gary, bu yeni arkadaşına nasıl acil hızlı arama düğmesine basılacağını öğretmek istiyormuş. Hasta bir adamdı ve başına ne gelineceği bilinmezdi. Acil bir durumda yardım getirebilecek bir kedi istemesi oldukça mantıklıydı lakin bu kadar çabasının bir sunucu olup olmadığını o olay yaşanana kadar öğrenemedi. O gece, tıbbi rahatsızlıkları nedeniyle ortaya çıkan ağrı dengesini bozdu ve tekerlekli sandalyeden düşmesine yol açtı. Acil yardım butonunun uzağındaydı. Boynunda tıbbi uyarı kolyesi de yoktu. Hiçbir umudu kalmamış böyle öleceğini düşünmüştü ama hesaba katmadığı bir etken vardı! Tommy. Bir şekilde patisiyle hızlı arama butonuna basmış. Telefon açılmış ama karşı taraftan ses gelmeyince polis eve olanları araştırmaya gelmiş. Geldiklerinde Tommy telefonun yanında, bir aslan edasıyla yatıyormuş, sahibi ise yerde. Olaylara memurlar kadar şaşıran Gary onlara: "Kedi yardım çağırmış olmalı, ona nasıl yapılacağını ben öğretmiştim." (Türkçeye çevrilmiştir.) dedi. Memurlar olayın garipliğinden dolayı basına açıklama yaparken ise onları inandırmakta büyük bir zorluk çekti. Yangın Düşmanı Kedi Efe Adana'da, Çukurova'da yalnız başına, 11 katlı bir apartmanın ortalarından daha alçağında oturan Canan Şengil, evinde klimasından dolayı oluşan yangını fark etmedi. Bunda uyuyor olmasının ve daha ne olduğunu anlayamayacağı bir sürede yangının bütün evi kaplamasının da büyük katkıları yok değil. Canan Şengil'in 8.5 yıldır baktığı kedisi Efe, yangını hemen fark etti. Kedilerin nankör olduğunu söyleyenlere inat, yaptığı ilk şey sahibini uyandırmaya çalışmak oldu. Her kedi sahibinin düşüneceği gibi Canan Hanım da kedisinin onunla oynamak istediğini zannetmiş ve uykusuna kaldığı yerden devam etmeye çalışmış lakin Efe ısrarla kafasına vurmaya devam edince bir problem olduğunu anlamış. Gözlerini açıp güzel rüyalarından ayırılmış ve gerçekliğin karanlığına taşınmış. Uyandığı vakit, etrafını saran duman yüzünden boğulmak üzere olduğunu fark etmesi pek de bir zamanını almamış. Kendini atabileceği en yüksek hızla dışarı atmış ve yardım istemiş. İtfaiye çağırılırken dumanlar fışkırtan evine sadece Efe'yi bulmak için geri dönmüş. Kedisi ise korkudan banyoya saklanmış. Bunlar yaşanırken İtfaiye ekiplere eve ulaşmışlar. Canan Şengil, kedisinin bulunması için gelen polis ve itfaiye ekiplerine yalvarmış. Efe, içeri giren bir kişi tarafından banyoda bulunarak kurtarılıp sahibine verilmiş. Artık ikisi de güvendelermiş, artlarında kül olmuş bir ev olmasına rağmen. Bedeni Küçük Kalbi Büyük Opie Perşembe günü, sabahın çok erken saatlerinde, Angelika Sipe'ın Pennsylvania'daki evinin penceresinden başıboş bir kurşun, oğlu Daemire'yi vurması gerekirken, kahraman kedi Opie'yi vurmuş. O kurşunun önünde bulunarak 3 yaşındaki küçük çocuğun hayatını kurtarmış. Kadın: "Neler olduğunu anlamam birkaç saniyemi aldı. Yaptığım ilk şey oğlumu kontrol etmekti ve o uykuda gibi görünüyordu. Sonra kedimi yerde gördüm ve o zaman kedimin vurulduğunu anladım" dedi. (Türkçeye çevrilmiştir.) Devamında da: "Oğlum olabilirdi" dedi ve gözyaşlarına boğuldu. Opie'nin kurşunu yiyerek oğlunu kurtardığına inanıyor ve onun da hayatını kurtarması gerektiğini biliyordu. Opie'ye denk gelen kurşun kafasının üstünden girmiş, boynunun altından çıkmış ve tekrardan omzunun içinden girmiş ve koltuk altı kaburga bölgesinden çıkmış. Biraz kas hasarı olmasına rağmen Opie'nin iyi olmasını bekliyormuş veterinerler ama bir sorun varmış. Opie'nin veteriner faturaları neredeyse 1000 dolara ulaşmış ve o pazartesiye bir takip randevusu varmış. Kedinin bağış verenlere minnettar olan sahibi, veteriner masrafları için yardım bağış kampanyasıyla 1900 dolardan fazla toplanmış. Böylece bir kedinin masum bir çocuğun önünde bulunması, ona fazlasıyla acı vermiş ama günün kahramanı ilan edilmiş.

  • BENCİL OLMANIN FAYDALARI

    Evet, yanlış okumadınız. Bugünkü yazımın başlığı “Bencil Olmanın Faydaları”. Bize sürekli küçüklükten beri annemiz, babamız, öğretmenimiz ve diğer büyüklerimiz tarafından devamlı söylenen “Bencil olma”, “Bencil olmak kötüdür, sen sakın bencil davranma” gibi cümlelerin aksine ben size bu yazımda “Bencil olmalısınız” diyeceğim ve neden bencil olmanın sizin için daha faydalı olduğunu anlatacağım. Yazının devamına geçmeden önce bencil olmanın ne demek olduğu hakkında biraz konuşmak istiyorum. Bencil olmak, kendi çıkarlarınızı ve mutluluğunuzu diğerlerinin çıkar ve mutluluklarından ön plana koymak demektir. Yani önceliğinizin kendi çıkarlarınızı sağlamak olması durumudur. Bencil olmaktan kasıt; sizin dışınızdakileri mutsuz etmek, onlara zarar vermek demek değildir, dolayısıyla burada bahsettiğim bencil olma anlayışı, aslında kendinize değer vermekle, kendi isteklerinizi önemsemekle ve kendinizi sevmekle de ilişkilendirilebilir. Pekala, bu kadar iddialı konuştuktan sonra faydalarını anlatma zamanım geldi. Öncelikle bencil olmanız için kendinize değer vermeniz, güçlü ve sizi herkesten ayırt eden yönlerinizin farkında olmanız, eksikliklerinizin ne olduğunu bilip kendinizi bu sahip olduğunuz eksikliklere rağmen sevmeniz gerekmektedir. Bunları gerçekleştirdikten ve kendi benliğinizi tamamen, olduğu gibi kabul ettikten sonra kendinizi merkeze alan bir hayat benimseyebilirsiniz. Bu sebepten bencil olmanın aslında özgüven arttırıcı bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Özgüveniniz arttıkça başarabileceğinizi düşündüğünüz işlerin sayısı da artacak, hangi işte ne derece başarılı olabileceğinizi kestirebilecek ve hangi işlerde başarısız olabileceğinizi fark edebilecek durumda olursunuz. Bu sayede aslında hayatta başarılı olabileceğiniz en iyi yolu seçer ve o yolda emin adımlarla ilerleyebilirsiniz. Aynı zamanda kendi çıkarlarınızı da ön planda tutacağınızdan bu yoldaki ilerleyişiniz daha hızlı olacaktır çünkü sizin nihai amacınız kendi hayallerinizi gerçekleştirmek; dolayısıyla önünüze çıkan her durumda öncelikle size zarar verip vermediğini kontrol eder ve kendinizi korur, ardından da bu durumun size fayda sağlayıp sağlamadığına bakarsınız. Böylece aslında kendi isteklerinizi ve hedeflerinizi ön planda tutarak, kendinizden emin bir şekilde istediğiniz her şeyi başarmanız mümkündür. Eğer hayatta bencil olursanız, yaptığınız şeyleri daima sadece kendi mutluluğunuz için yaparsınız, az önce tanımda da belirttiğim gibi. Önceliğiniz başkalarını memnun etmek olmazsa, içinde yaşadığınız hayattan da tatmin olursunuz. Aldığınız kararlarda ilk önceliğiniz kendi çıkarınızı sağlamak, yani kendi mutluluğunuz sağlamak olur. Bu sayede hedeflerinize ve sizi mutlu edecek diğer durumlara ulaşmanız daha kolay gerçekleşir çünkü bencil olursanız daha kötü bir insan olacağınızı düşünmezsiniz. Yani aslında sizin önünüzde hayalleriniz, hedeflerin ve nihayetinde mutluluğunuza ulaşmanız için bir engel teşkil eden “bencil olmak istemiyorum” durumu ortadan kalkar ve artık amacınız başkalarını mutlu etmek değil, sadece kendi mutluluğunuza odaklanmak olur. Örneğin aileniz sizin üzerinize devamlı doktor olmanız için bir baskı kuruyorsa ve siz doktor olmak istemiyorsanız, bencil davranmalısınız. Eğer siz bencil davranmazsanız ve ailenizin isteklerini yerine getirmeye çalışırsanız, kendinizi mutlu edemezseniz. Uzun seneleriniz, sırf aileniz bir zamanlar heves etti diye sevmediğiniz bir meslekte çalışmakla geçer. Dolayısıyla bu durumda biraz bencillik iyidir, sizin hayattan beklediğiniz şeylere doğru ilerlemenizi kolaylaştırır ve başkalarının düşüncelerine dikkat etmeden bu istekleriniz üzerinde yoğunlaşabilirsiniz. Ayrıca bencil olmak; içinde bulunduğunuz, sonradan size zarar verebilecek durumların içine çekilmekten de kurtarabilir. Sizde yüklü miktarda borç isteyen ama borcunu ödemeyecek bir arkadaşınızın mutluluğu için onun ödemeyeceğini bile bile sırf onu kırmamak için geri öder umuduyla para verdiğinizde, kendinize zarar verirsiniz. Kendinizi zor duruma sokar, kendinizi mutsuz edersiniz. Başınıza bir iş açacağını, günün sonunda sizin mutsuz edeceğini bildiğiniz bir işe yakınlarınızı mutlu etmek, onları kırmamak için girişmek en sonunda size zarar verir, sizi mutsuz eder. Bu tarz durumlarda bencil olmak, karşınızdaki kıracağınızı bilseniz dahi kendi çıkarınızı düşünmek, sizi kurtarır. Kendi çıkarınızı ön plana tuttuğunuzdan, hayatınızda istemeden karşılaştığınız zor durumlarda kendinizi daha kolay savunabilir, bu tarz durumlardan kendinizi daha kolay kurtarabilirsiniz. Böylece aslında bencilliğin bir savunma mekanizması olduğunu da söylememiz mümkündür. Sonuç olarak bencil olursanız ve kendinize diğer diğerlerinden daha fazla önem verirseniz hayatınızda daha mutlu olabilirsiniz; hayallerinize daha kolay ulaşabilir, kendinizi zor durumlardan kurtarabilir ve hayat kalitenizi arttırabilirsiniz. Kaynakça https://www.thelist.com/45621/reasons-selfish/ https://www.deneyimokulu.com/bencil-olmak-ve-bencil-olabilmek/ https://hthayat.haberturk.com/yazarlar/neylan-ayel/1029733-bencil-olun

Copyright ©2022 Accio Liberum. Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page